Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

Tassavvuf nedir ?

> 1 <

RePublic93

grup tuttuğum takım
Çavuş Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 418 ileti
Yer: Aşkın Doruğu
İş: Öqrençi
Kayıt: 13-09-2007 08:37

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #258333 14-09-2007 11:17 GMT-1 saat    
Tasavvuf ve tasavvuf edebiyatıı hakkında bılgı edınmek ıstıyorum !... Cvplarınızı beklıyorm .

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


Stella

grup tuttuğum takım
Yarbay Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 4183 ileti
Yer: Meksika Sınırı
İş: Kaçak
Kayıt: 12-10-2006 11:36

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#258351 14-09-2007 11:27 GMT-1 saat    
Tasavvuf nedir?
İslâmiyet, ana hatlarıyla iman, ibadet ve ahlaktan ibarettir. Kelâm ilmi imanı, fıkıh ilmi ibadeti, tasavvuf ilmi de ahlakı ele alır. Tasavvuf, İslâmı derûnî bir şekilde yaşamaktır. Ruhî ve vicdanî bir duyuşun mahsulüdür. Şekilden mânâya geçmek, kabuktan öze ulaşmaktır. Kâlin hâl olmasıdır. (1)

İnsanın aklı, kâinatın binler hazinelerini açan pırlanta gibi bir anahtardır. Nuranî bir cevherdir. Akl-ı selîm mertebesine ulaştığında, Rabbanî bir mürşittir. Hakikat güneşine açılan bir penceredir.

Kalb dahi, insanın manevî hayatının merkezidir. Binler âlemin manevî bir haritasıdır. Kâinatın hadsiz hakikatlerinin mazharı, medarı, çekirdeğidir. (2) Cenab-ı Hakka parlak bir aynadır. Gayb âlemlerine karşı bir penceredir. Rabbanî bir latifedir.

İşte, aklın işletilmesiyle pek çok ilimler ve fenler otaya çıktığı gibi, kalbin işletilmesiyle de, tasavvuf ilmi ortaya çıkmıştır.

İslâm tasavvufunun menşeini inceleyen bazı zâtlar, İslâm öncesi tasavvufî akımlarda da benzeri esasları gördüklerinden, onu ya Hint'te, ya İran'da, veya daha başka yerlerde aramışlardır. Halbuki, İslâm tasavvufunu doğrudan doğruya Kur'ânda ve Resulullah'ın (asm.) hayatında aramak lâzım gelir. (3)

Çünkü tasavvufta yer alan “zikir, fikir, nefis terbiyesi” gibi esaslar, Kur'ânda çokça bahsedilen konulardır. “Yaşayan Kur'ân” durumunda olan Resulullah ise, tasavvufî hayatın en zirve tatbikini göstermiştir."

Tasavvuf Edebiyatı
Halk edebiyatının "tasavvufi halk edebiyatı" türü 12'nci yüzyılda Ahmed Yesevi ile başladı. Konusu Allaha ulasmanın yolları, ahlak ve nefsin terbiyesidir.

Anadolu'nun bu alandaki ilk ve en büyük şairi Yunus Emre'dir. Anadolu'da 19'uncu yüzyıla değin çeşitli tarikatlarla gelişen bu edebiyat geleneğinin sürmesinde en önemli rolü Alevi-Bektaşi ve Melami-Hamzavi şairler oynadı.

Tasavvuf edebiyatı şairleri, yalın bir dille, hece ölçüsüyle ya da aruzun heceye yakın yalın kalıplarıyla şiirler yazdılar. Tasavvuf şiirinin genel adı, özel bestelerle okunan ve tarikatlara göre değişik isimlerle anılan ilahilerdi. Nazım birimi dörtlüktü. Ama gazel biçimde yazılmış ilahiler de vardır. Bu edebiyatın düzyazı biçimini ise evliya menkıbeleri, efsaneler, masallar, fıkralar ve tarikat büyüklerinin yaşamlarını konu alan yapıtlar oluşturur.

Eserler dörtlük birimiyle yazımıstır. Genellikle yarım uyak kullanılır . En büyük sairleri Yunus Emre, Hacı Bektasi Veli, Pir Sultan Abdal, Abdal Musa gibi öenmli sairleri vardır.


Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


RePublic93

grup tuttuğum takım
Çavuş Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 418 ileti
Yer: Aşkın Doruğu
İş: Öqrençi
Kayıt: 13-09-2007 08:37

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#258360 14-09-2007 11:34 GMT-1 saat    
Cok tesekkür ederim stella yardımcı oldugun ıcın...

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


adaletinreisi

grup tuttuğum takım
Albay Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 2427 ileti
Yer: komuta merkezi
İş: TeşkilatiEsasiye
Kayıt: 25-06-2006 06:09

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#258835 15-09-2007 14:38 GMT-1 saat    
Tasavvuf bütünüyle PEYGAMBERİMİZ (A.S.V) ın örnek hayatını hayatımıza tatbik etmektir.Nasılki bir sanatı öğrenmek için bir ustaya gerek varsa din-i mübini bidatler arınmış en mükemmel bir şekilde yaşamak için bir öğretmene, bir yol göstericiye, bir mürşid-i kamile ihtiyaç vardır.Tasavvuf ekollerinde bir ALLAH DOSTU MÜRŞİD-İ KAMİL rehberliğinde ona öğrenci olanlar dini en güzel şekliyle yaşamaya çalışırlar.nefis terbiyesinin ön planda olduğu bu sistemi yaşamadan anlatmak çok büyük bir eksikliktir.görmek yaşamak lazım. bu konu o kadar derinki anlatmaya zaman yetmez.ama hiç olmazsa en büyük mutasavvuflardan bir olan MEVLANA CELALETTİN-İ RUMİ (k.s.) şu sözüne kulak verelim: öldükten sonra bizim kabrimizi yerde aramayınız.bizim kabrimiz ariflerin kalbindedir...
yunus emrelerin,hacı bektaşı velilerin,mevlanaların,imamı rabbanilerin,muhammet raşit erol...(ALLAH CÜMLESİN SIRLARINI YÜCELTSİN) YOLUNDA GİTMEK ONLARI TANIMAK TASAVVUFU YAŞAMAKTIR...

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


Devlet-i Ebed Müddet

RePublic93

grup tuttuğum takım
Çavuş Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 418 ileti
Yer: Aşkın Doruğu
İş: Öqrençi
Kayıt: 13-09-2007 08:37

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#258843 15-09-2007 14:42 GMT-1 saat    
Anladım ama ilgin için genede saolasın :)

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


hedehödö
fe eyne tezhebun!

grup tuttuğum takım
Yarbay Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 1323 ileti
Yer: evet yerim
İş: yalova müftüsü
Kayıt: 19-10-2006 21:35

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#258875 15-09-2007 15:54 GMT-1 saat    
Tasavvuf edebiyatı hakkında gerçekten bilgi istiyosan bakacağın daha detaylı siteler ve kaynaklar var forum sitelerinden öğrenilecek kadar kolay basit bir 'ali topu tut' - 'ayşe topu yakala' olayı değil yani az zahmet et araştır kardeşim çalışmayana ekmek yok.

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


RePublic93

grup tuttuğum takım
Çavuş Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 418 ileti
Yer: Aşkın Doruğu
İş: Öqrençi
Kayıt: 13-09-2007 08:37

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#258879 15-09-2007 15:56 GMT-1 saat    
Tmm abi tmm bir dahakine artk !...

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


hedehödö
fe eyne tezhebun!

grup tuttuğum takım
Yarbay Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 1323 ileti
Yer: evet yerim
İş: yalova müftüsü
Kayıt: 19-10-2006 21:35

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#258881 15-09-2007 15:58 GMT-1 saat    
İnşallah

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


RePublic93

grup tuttuğum takım
Çavuş Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 418 ileti
Yer: Aşkın Doruğu
İş: Öqrençi
Kayıt: 13-09-2007 08:37

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#258883 15-09-2007 15:59 GMT-1 saat    
Görürsün bak

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


ahmet_er76

grup tuttuğum takım
Er Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 10 ileti
Yer: Sakarya
İş: Tüccar
Kayıt: 16-11-2006 10:19

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#349945 14-03-2012 05:27 GMT-1 saat    
Tasavvufun Menşei:

Tasavvufun başlangıcı Resulullah Aleyhisselâm’ın ve Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtının yaşayışlarında görülmektedir. Bazılarının zannettiği gibi Resulullah Aleyhisselâm’dan sonra başlamış olmayıp, doğrudan doğruya onun zuhuru ile zâhir olmuştur.

Kaynağı Kur’an-ı kerim ve Hadis-i şerif’lerdir.

Asr-ı saâdet’te tasavvuf adı ve mutasavvıf adı ile anılan zümre yoktu. Sufiliğin hakikatı vardı, fakat adı yoktu; yaşanırdı, dâvâsı yoktu.

Saâdet asrında en yüksek mevkiyi, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizle sohbet şerefine eren Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtı almışlardı. Hepsi değerliydi, amma içlerinde değerlisinin de değerlisi vardı. Her biri ayrı ayrı kabiliyetlere sahip idiler, vazifeleri ayrı ayrıydı. Bir kısmı ilim öğrenmeye, bir kısmı dini tebliğ etmeye, bir kısmı cihada, bir kısmı yöneticiliğe daha fazla ilgi duyarken, bir kısmı da ibadete daha çok önem veriyordu.

Müslümanlar onlar için “Sahabi” olmaktan daha üstün bir tâzim ünvanı tasavvur etmiyorlardı. Resulullah Aleyhisselâm’dan sonra Ashâb-ı kiram’a yetişenlere ve ilmi onlardan alanlara “Tâbiîn” denilmiştir. Ondan sonra da “Tâbiîn”e erişen “Tebe-i tâbiîn” gelmektedir. Bu üç nesil, en hayırlı insanlar olarak kabul edilmişlerdir.

İslâmî ilimler ilk devirlerde bir bütündü. Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelâm, Tasavvuf gibi bölümlere ayrılmış değildi. Bugünkü şekliyle bir Tefsir, bir Hadis ilmi yoktu, itikadî ve fıkhî mezhepler de yoktu. Bu tasnifler daha sonraki yıllarda ortaya çıkmıştır.



Ashâb-ı kiram Tarikat-ı aliye’nin ne olduğunu bilmiyordu, amma yaşıyordu. Nasıl yaşıyordu? O Nur’un sohbetinde kendilerine icabeden herşey veriliyordu. Herkes nasibi kadar alıyordu. Kimisi çok alıyordu, derya oluyordu; kimisi az alıyordu, havuz oluyordu.

O Nur’un sohbetinde bulunmakla, Allah-u Teâlâ onları lütfu ile dolduruyordu. Şu kadar var ki, Ashâb-ı kiram’ın hepsinin dereceleri aynı değildir. Bu dereceler, onların kendi şahsiyetlerine âit faziletlere, İslâm’a yaptıkları hizmete göre farklılık arzetmektedir.

Ashâb-ı kiram Tarikat-ı aliye ile meşgul olmamıştır, çok az olmuştur. Amma hepsi de Tarikat-ı aliye’nin içinde idiler. Hele bunların arasında bir zümre vardı ki;

“Seninle beraber olanlardan bir tâife de kalkıyorlar.” (Müzemmil: 20)

Âyet-i kerime’sinde belirtildiği üzere, fazla ibadetleriyle seçilmişlerdi.

Dikkat edilirse görülür ki, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz zikrullah için çok seyrek halka toplamıştır. Hadis-i şerif’lerde birkaç yerde geçer. Ashâb-ı kiram’ı her yönden yetiştirmeye çalışmıştı. Çünkü herşeyden habersiz bir topluluğun, her yönden eğitime ihtiyacı vardı. Bir yönden, bir noktadan değil, birçok yönlerden onları yönetiyordu.

Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- Efendimiz, Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz kendilerine göre bir ders vermişlerdi, fakat yaygın değildi.

Çünkü onlar Hazret-i Kur’an’ın nuru ile nurlanmış, feyzi ile feyizlenmişlerdi. Âyet-i kerime’ler sabah akşam nâzil oluyordu. Resulullah Aleyhisselâm’ın nuru ile, şeref-i sohbeti ile hemhâl oluyorlardı. O Nur’un karşısında bulunuyorlar, o Nur’dan nur alıyorlardı, ilim alıyorlardı, edep alıyorlardı, feyz alıyorlardı. O Nur’un yanında bulunmak, ona bakmak kâfi idi. Baka baka iman ediyorlardı. Hepsi de Tarikat ehli idi, amma kapalı, meydanda birşey yok. Öylece yetişiyorlardı.

Bu müridan da aynı şekildedir. Ciddi bir ders almış, terbiye görmüş değil, hususiyetli bir şey yok. Kitaplardan nasibi kadar almış, kimisi derunî noktasına yavaş yavaş inmiş, kimisi cihada eğilmiş, kimisi yolda kalmış, amma o yolun içinde bulunuyor. Herkes nasibi kadar nasibini alıyor. Kimisi açık olarak, kimisi gizli olarak terakki ediyor. Fakat hepsi de kapalı olarak götürülüyor, gizli hallerle terbiye ediliyor. Teslimiyeti, bağlılığı, sadakati ve nasibi nisbetinde hiç farkına varmadan mahviyetle yürütülüyor, Allah-u Teâlâ’nın ilâhî lütfuna nâil oluyorlar.

O yol ile bu yol bu noktada da bitişiyor.

Her ne kadar mâneviyat yoluna ağırlık veriyorsa da birçok müridan bunun ciddiyetle farkında değil.

Ashâb-ı kiram da böyle idi. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin aralarında bulunması ve sohbeti onları yetiştiriyordu. Ashâb-ı suffa da aynı şekilde yetişiyordu. Ashâb-ı kiram ile her zaman görüşemese de, Ashâb-ı suffa ile her zaman görüşüyordu. Onlar onun talebeleri idi. Onun feyzi ile gıdalanıyorlardı. Onlar onu tercih etmişlerdi.



Ashâb-ı kiram ve Tâbiîn devirlerinden sonra muhtelif ilimlerle uğraşanlara, uğraştıkları ilimlere göre isimler verilmişti. Meselâ Tefsir ilmiyle uğraşanlara “Müfessirûn”, Hadis ilmiyle uğraşanlara “Muhaddisûn”, Kelâm ilmiyle uğraşanlara “Mütekellimûn”, Fıkıh ilmiyle uğraşanlara da “Fukaha” gibi isimler verilmişti.

İşte bu arada rûhî kabiliyetlerini geliştirmeye çalışan ve Allah yoluna sülûk eden zümrenin yoluna da “Tasavvuf” adı verildi.

İlk devirlerde zühdî bir hareket tarzında başlayan tasavvuf; İslâm dininin kendi bünyesinde doğmuş, gerçek canlılığının ve tazeliğinin bir devamı niteliğinde gelişmiştir. Tasavvuf ismiyle zuhuru, hicrî ikinci asrın ortalarına rastlamaktadır. Tarikat kelimesi ise tasavvufun sistemleşmesinden sonra kullanılmaya başlamıştır.

Zühd hareketi “Mutasavvıfe” adı ile bir topluluk meydana getirince tasavvuf sistemleşmeye başladı. Fakihler nasıl ki fıkıh ilmini, kelâmcılar kelâm ilmini sonradan meydana getirdilerse; başlangıçta sadece hareket halinde beliren tasavvuf da öteki, İslâmî ilimler gibi, sonradan bir ilim haline geldi.

Bedenî ameller için hükümler konduğu gibi, kalbî ameller için de hükümler kondu. Böylece “Tasavvuf ilmi” doğmuş oldu.

Zâhirî fıkhın hükümleri Kur’an-ı kerim’de ve Sünnet-i seniyye’de bulunduğu gibi, bâtınî fıkhın hükümleri de Kur’an-ı kerim’de ve Sünnet-i seniyye’de bulunmaktadır.

İslâm dini ruh ile bedenin birleşip kemâle erdiği bir dindir. İnsanın ruh ve beden diye iki cephesi olduğu gibi, dinin de zâhir ve bâtın diye iki yönü vardır.

Namaz, oruç ve diğer amellerin zâhirî bir şekli varsa ve bunlar zâhirî fıkhın mevzusunu teşkil ediyorsa; yine bu ibadetlerin aynı şekilde huzur ve huşû gibi bâtınî bir şekli de vardır. Bu da bâtınî fıkhın yani tasavvufun mevzusunu teşkil eder.

Fıkıh konularının dört mezhep imamı tarafından toparlanıp sistemleştirildiği ve bu imamların adları ile anılmaya başlandığı gibi; zikrin cehri kısmını Abdülkadir Geylâni -kuddise sırruh- Hazretleri, hafi kısmını ise Muhammed Bahaüddin Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Hazretleri sistemleştirmişlerdir. Bundan dolayı cehri zikir yapanların yoluna “Kadiri tarikatı”, hafi zikir yapanların yoluna ise “Nakşibendi tarikatı” denmiştir.

Bundan sonra çeşitli kollar zuhur etmiş ise de, hepsinin aslı birdir. Tarikat-ı Muhammediye’dir. Gaye, Allah-u Teâlâ’yı en güzel şekilde zikretmek ve O’na kulluk yapmaktır.

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


> 1 <