Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

** Kıssadan Hisse**

> 1 <

artizzz

grup tuttuğum takım
Cezalı Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 68 ileti
Yer: Kocaeli
İş: Öğrenci
Kayıt: 22-07-2007 16:41

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #262438 03-10-2007 16:32 GMT-1 saat    
İBRET YÜKLÜ BİR RÜYA

Mehmet Akif her sabah namaz için Sultan Ahmet Camii'ne gelir. Her gelişinde de yaşlı bir adamın kendisinden önce gelmiş olduğunu görür. Ne kadar erken gelse bu durum değişmez. Yaşlı adam mutlaka camiye ondan önce gelmiş bulunur. Ancak bu yaşlı pir-i fâni ve bu nur yüzlü adam hiç durmadan ağlamakta ve gözyaşı dökmektedir. Bundan sonrasını Mehmet Akif şöyle anlatıyor:
Bu yaşlı insanın yanına bir gün sokuldum ve niçin durmadan ağladığını sordum ve ona Cenab-ı Hakk'ın rahmetinin enginliğini anlattım. Ama o yine ağlamasına devam etti. Bana, 'derdimi tazeleme, git' dedi. Ben yine ısrar ettim. Çaresiz kaldı ve yine gözyaşları içinde bana şunları anlattı.
“Ben, dedi, ikinci Abdülhamid zamanında binbaşıydım. Ailem çok zengindi. Ve ben bir subaydım, kışladan ayrılamıyordum. Ancak bir gün anne ve babamın ardarda vefat haberlerini aldım. Ailede benden başka da işlerimizi evirip çevirecek kimse yoktu. Çiftlikler, dükkanlar, mağazalar ortada kalmıştı. Hemen Sadârete bir dilekçe ile müracaat edip istifa etmek istediğimi bildirdim. Sadâretten gelen cevap menfiydi. İstifam kabul olunmamıştı. Ben ikinci ardından üçüncü bir müracaatta daha bulundum. Ama her defasında aynı cevapla karşılaştım. Bunun üzerine Hünkâra müracaata karar verdim. Bu kararımı sadârete bildirdim. İsteğim kabul edildi ve mâbeyne alındım. Durumumu Hünkâra vicahi olarak anlattım. Elimden geldiğince mazeretimin meşruluğunu ispata çalıştım. Hünkâr istifa talebimden hoşlanmamıştı. Yüz ifadesinden bunu anlamak hiç de zor değildi. İsteksiz bir halde elinin tersiyle işaret etti: “Git, seni istifa ettirdik” dedi.
Ben sevinerek huzurdan ayrıldım, eve döndüm. O gece bir rüya gördüm. Rüyamda Osmanlı ordusu tabur tabur bölük bölük geliyor ve Efendimize teftiş veriyordu. ( Bu ordu idi ki kısa bir müddet sonra bütün cihana karşı kavga verecekti. Ve bu ordunun teftişini bizzat Efendimiz yapıyordu. ) Yanında Dört Büyük Halife olduğu halde Efendimiz önünden geçen bölük ve taburları teftiş ederken, O'ndan bir adım geride edep ve terbiye içinde, boynu bükük halde Abdülhamid de bulunuyordu. Derken benim tabur geçmeye başladı. Ancak tabur dağınıktı. Başlarında kumandanları yoktu. Efendimiz bunu görünce Abdülhamid Cennetmekana: “Bu birliğin kumandanı nerede?” diye sordu. O da “Talebi üzerine istifa ettirdik” cevabını verdi. İşte o esnada Efendimiz, beni bütün bir ömür boyu ağlatan şu sözü söyledi: “Senin istifa ettirdiğini biz de istifa ettirdik.” Söyle, bunu duyduktan sonra ben ağlamayayım da kim ağlasın?
Ve Mehmet Akif diyor: Yaşlı adam ağlamasına, inlemesine devam etti. Derdi çok büyüktü. Sessizce yanından uzaklaştım. Zaten başka yapabileceğim bir şey de yoktu. Zira bu pir-i fâni, tesellisini yine Efendimizden bekliyordu. Kabul edildiği müjdesi gelmeden belli ki inlemesi dinmeyecekti.

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


> 1 <