34 FOTOĞRAFTA İŞTE BENİM HAYATIM
1-) Doğduğum zaman miniminnacık ama sevimli bir çocuktum
2-) Sonra biraz daha büyüdüm ve daha sevimli bir çocuk oldum:
3-) Eee, insanoğlu bu; büyümesi, gelişmesi bitmiyor. Bu yüzden ben yine biraz daha büyüdüm ve daha da sevimli bir çocuk oldum:
4-) Fakat büyüdükçe biraz yaramaz bir çocuk oldum. Fazla yaramazlık yapmayayım diye annem beni sık sık duvara asardı; ben de misafirlerin ayak altında dolaşamaz; sehpalara, kanepelere tırmanamaz, vazoları filan kıramazdım. Böylece herkes çok rahat ederdi
5-) İşte size yaptığım ve annemin çok kızdığı yaramazlıklarımdan biri... Annem çok kızmıştı bu yaramazlığıma, ama ne yapayım? Hava çok sıcaktı; duş almak istemiştim, boyum da sadece klozete yetmişti
6-) Bu olaydan sonra annem beni iyice yıkamış ve kurumam için ipe asmıştı
7-) Annem zaten çok temizlik sever bir kadındı; eline ne geçerse yıkardı. Yıkarken de Omo kullanırdı. Hatta karşı komşumuzun oğlu Michael ağabey vardı. Annem onun biraz fazla kirli olduğunu düşündü bir gün ve yine Omo kullanarak yıkadı. Oğlan bembeyaz oldu, eski siyahlığından eser kalmadı. Şimdi Michael Ağabey büyüdü, ünlü bir sanatçı oldu. Her konserinde anneme "ALLAH razı olsun" diye teşekkür eder:
8-) İşte bu da benim babam. O zamanlar yaşlıydı ama deli-dolu bir adamdı. Fotoğrafta da görebileceğiniz gibi annem babamın gözlerindeki o güzelim ifadeye vurulmuş ve yıldırım nikâhıyla evlenmişler
[9-) Babamın av merakı vardı, yalnız biraz sakardı. Üstelik bir de talihsizdi de... Bir gün ormana babamla beraber ayı avlamaya gitmiştik, ama aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz gibi ayıyı bu halde yakalayınca ayı, bunu namus meselesi yaptı ve babamın tüfeğini elinden kaptığı gibi bayır aşağı kovalamaya başladı:
10-) Yine bir gün babamla geyik avlamaya gitmiştik ormana, fakat geyik babamdan daha akıllı çıktı... Babam sürekli kendi kendine "ALLAH ALLAH, bu geyik şimdi buradaydı, nereye gitti?" diye sorup durdu:
11-) Sonra aşağıda gördüğünüz gibi geyik, babamı yakaladı ve babamın arabasına bağladığı gibi, babamı götürüp karakola teslim etti. Üstelik utanmaz geyik, karakolda bir de polislere "böyle adamlara avcılık yaptırmayın kardeşim, avcılığın da bir şanı şerefi var" dedi. Zaten babam da o günden sonra avcılığı bıraktı:
12-) Ne yazık ki annemin elimde bir fotoğrafı kalmamış, ama annemin komşusu Şehrazettin yenge bize sık sık oturmaya gelirdi. Nasıl olduysa onun bir fotoğrafı kalmış bende. Gördüğünüz gibi Şehrazettin yenge, süsüne düşkün bir kadındı
13-) Küçükken hayvanları ve özellikle köpekleri çok severdim. Sık sık yan komşumuzun köpeğiyle oynar, onun yemeğini paylaşırdım. Fakat yan komşumuz ben onların köpeğinin yiyeceğini silip süpürüyorum diye babama şikayete gelince babam da bana bir köpek aldı
14-) Yeni köpeğimi çok seviyordum. Hattâ ona piyano çalmayı bile öğretmiştim. Akşamları sık sık onun çaldığı "Sabuha çok beklettin, bırakıp gitme dedim, insafsız Sabuhaaaaaaaaaa" şarkısını dinler ve mutlu olurduk:
15-) Fakat bir gün talihsiz bir tesadüf oldu. Annemin halası Rükşaniye hanım, köpeğimizi gezdirmeye çıkardığı zaman köpeğimiz Rükşaniye halanın oturduğu sandalyenin altına girmek gafletinde bulunmuş. Aşağıdakı fotoğraf, sandalyenin kırılmadan ve köpeğimizin ezilmeden bir iki dakika önce çekilen fotoğrafıdır
16-) Köpeğin ölümü üzerine ben çok üzülünce babam bana yeni bir köpek aldı. Fakat bu köpek de biraz efemine çıktı. Üstelik sık sık annemin giysilerini giymeye başlayınca annem köpeği evden kovdu
17-) Hayvansız kalmayalım diye bu sefer evimize bir kedi aldık. Fakat bu kedi de bir gün evde otururken televizyonda bir amca gördü ve: "Ah ulan ah, böyle adamlara sunuculuk yaptırılan bir ülkede yaşanır mı beaaaa" diyerek intihar etti:
18-) Sonra yıllar geçti. İlköğretimimi başarıyla tamamladıktan sonra liseye başladım. Liseye ilk başladığım günü hiçbir zaman unutamam: En yakın arkadaşım Mülayim Filhakika ile takım elbiselerimizi giyip hemen fotoğrafçıya koşmuş ve artist gibi pozlar vermiştik
19-) Fakat lise günlerimin başlarda çok iyi geçtiği söylenemez. Zayıf, sıska ve ürkek olmamdan yararlanan çocuklar her gün beni dövüyorlar, elimden harçlığımı alıyorlardı. Ben de bunun üzerine bir vücut geliştirme salonuna gittim ve her gün çalışmaya başladım
20-) Bu arada benim zavallı halimi duyan ve arkadaşım Mülayim Filhakika'yı dolaylı yoldan tanıyan mafya babası Tapir Pamir, "gelsin, onu bizim çeteye alalım, ilim irfan öğretelim" demiş:
21-) Ben de bunun üzerine çeteye girdim ve okul yıllarım boyunca bana sataşmaya kimse cesaret edemedi. Aşağıdaki fotoğrafta arkadaşlarımla ölümsüzleştirdiğim bir anı görüyorsunuz:
22-) Ve işte o unutulmaz an: Hayatımın kadını Şehriye Tellikıpçak ile karşılaştığım gün. Fakat çok kısa sürdü bu evlilik nedense. 3 yıl evli kaldıktan sonra boşandık
23-) Bu boşanmanın nedenlerinden biri de karımda kompleks olmasıydı sanırım... Her şeyin en büyüğüne sahip olmak istiyordu. Bu yüzden gittiğimiz mobilyacılarda filan çok sıkıntı çekiyorduk. Hadi yine dev mobilyalar filan bulabiliyorduk ama bu mobilyalar evin kapısından sığmayınca duvarları filan yıktırmamız hiç de hoş olmuyordu:
24-) Hatta eşyalar evimize rahat sığsın diye eviminizin tavanını yıktırdığımız bir günün gecesinde evimize bir göktaşı bile düştü. Bereket versin ki; o anda dışardaydık:
25-) Aslında karımdan boşandıktan sonra çok mutlu olmam gerekirdi; çünkü artık ütüyü, çamaşırı ben yapmıyor, bulaşıkları ben yıkamıyordum ama yine de bir garip hissettim kendimi. Düştüğüm boşluktan kurtulmak için kendimi içkiye verdim. Her gün içiyor, nereyi bulursam orada sızıp kalıyordum
[26-) Fakat zamanla içki yüzünden halusinasyonlar görmeye başlayınca doktora gitme vakti geldiğine karar verdim:
27-) Doktorum bir gün içkiyi azaltmamı yoksa öleceğimi söyledi. Günde yalnızca bir kadeh içki içebileceğimi söyleyince fotoğrafta gördüğünüz gibi ben de günde yalnızca bir kadeh içki içmeye başladım
28-) İçimdeki boşluğu doldurabilmek için yeni arayışlar içine girmiştim bile: Önce boğa güreşçisi olmaya karar verdim, fakat şansıma her türlü yaratıkla güreşmeme rağmen hiç boğayla güreşemedim:
29-) Bir yabancı dil kursuna yazılayım dedim ancak kurs arkadaşlarım fazlasıyla garip ve gürültücü kişilerdi. Bu yüzden kursu da bıraktım
30-) Sonra bir yüzme havuzu işletmeye karar verdim ama fazla müşteri olmayınca onu da bıraktım
31-) Ve bir gün: Hayatımın icadı bilgisayarla tanıştım... İlk başlarda acemilikten dolayı epey bir bilgisayar parçaladım ama sonra bu işin uzmanı oldum
32-) Artık bilgisayarsız yapamıyordum, bende delice bir tutku olmuştu bilgisayar. Hiç başından kalkmamam gerekiyordu, hiçbir şey için kalkmamam... Hep başında olmalıydım
33-) Üstelik bir de bilgisayarda forumlarla tanışmıştım. Hele bir tanesi vardı ki; o bambaşkaydı: www.yeniklasor.com Sürekli o forumu düşünüyordum; kim hangi konu başlığını açmış, kim konulara nasıl cevap vermiş, niye cevap vermiş; ben hangi konuyu yazacağım, şu konuyu nasıl işlesem forumda???? Hep yeniklasor forumunu düşünüyordum... Fakat yine bir gün foruma yazacağım yazıyı düşünürken dalgınlıkla bir adamın ceketine ellerimi kurulayınca adam beni fena benzetti ve "bekle burada, tabancımı alıp geleyim, seni geberteceğim" dedi
Ben de bunun üzerine orada durmadım, hemen kaçtım ve uzak diyarlara geldim: Bu ülkede kılık değiştirdim, dağ başında bir tapınağa çekildim ve elbette diz üstü bilgisayarımı da yanımda getirdim. Burada ekmek elden su gölden yaşıyorum ve gönderdiğim yazı ve çalışmalarımı Tibet dağlarının o mistik havasıyla yolluyorum. Umarım beğeniyorsunuzdur:
( The End Hadi Gözünüz Aydın Kısa Kısa Yazdım...)