Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

Ne olacak bizim çocuğun hâli?

> 1 <

Spr[q]rLL
¢ıqLk ¢ıqLıa yanLnzM

grup tuttuğum takım
Binbaşı Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 2722 ileti
Yer: ҸסҜłưҜ
İş:
Kayıt: 01-08-2007 00:57

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #270732 03-11-2007 21:04 GMT-1 saat    
Serkan, sınavlara hazırlanan bir öğrenciydi. İdealindeki okulu kazanmak tek amacıydı. Bu nedenle dershaneye de gidiyordu. Hem okul derslerine hem de dershane derslerine önem vermeye çalışıyordu. Yalnız işler yolunda gitmiyor, bir türlü istediği başarıyı yakalayamıyordu. Neredeyse kendine güveni kalmamıştı .
Hafta sonu dershanede yapılacak olan deneme sınavının stresi şimdiden sarmıştı onu.

– Ya yine düşük net yaparsam... Babama ne derim? Arkadaşlarım benimle yine alay ederse ... Acaba ben geri zekalı mıyım?

düşünceleri günlerce kafasını meşgul ederken sınav gelip çatmıştı. Sınavda sorulardan çok, sınavın sonucunu düşünmüştü... Sınav sonuçlarını inceleyen Serkan'ın rehber öğretmeni, öğrencisinin durumunu görünce şaşırmıştı .

– Bu çocuk aslında zeki; ama netleri dershaneye başladığından beri hep aynı. Hiçbir gelişme yok, acaba neden? Bilmediğim bir sorunu mu var ki? En iyisi Sekan'ı çağırıp kendisiyle konuşayım ...

diye düşündü. Teneffüste Serkan'ın yanına bizzat gidip:

– Çıkışta seninle görüşelim, olur mu?

dedi. Meraklanan Serkan:

– Ne oldu hocam, bir durum mu var?

deyince öğretmeni:

– Endişeye gerek yok , sadece konuşmak istiyorum.

Serkan aklından geçen bin bir türlü düşünceyle son derse kadar zor sabretti.

– Acaba öğretmeni niye çağırmıştı onu?

Zil çalar çalmaz rehber öğretmeninin odasına gitti. Öğretmen gayet sakin olmasına karşın Serkan'ın üzerinde bir tedirginlik vardı. Öğretmen, kantine telefon edip iki çay söyledi; bu arada önündeki listeleri inceliyordu. Geçen süre Serkan'ı biraz rahatlatmıştı. Sessizliği öğretmen bozdu. Başını kağıtlardan kaldırdı ve dikkatle kendisine bakan Serkan'a sordu :

– Anlat bakalım...

Serkan şaşırdı ve

– Neyi?

dedi.

– Derslerini oğlum!

dedi öğretmen. Serkan durumu anlamıştı. Her sınavdan sonra babasından duyduklarını şimdi de öğretmeninden duyacağını zannediyordu. Yine de bütün cesaretini toplayıp:

– Ya hocam!

diyerek yakınan bir tavırla söze başladı.

– Arkadaşlarım benimle dalga geçiyor.

diyerek sözlerine devam etti...

– Niçin?

diye sordu öğretmen.

– Hem okulda yazılılardan, hem de dershanede deneme sınavlarından hep başarısız sonuçlar alıyorum. Çalışıyorum, elimden geleni yapıyorum; ama başarılı olamıyorum. Dershanedeki sonuçlarım ortada. Hele okuldaki sınavlara karşı hiç galibiyetim yok. Hep mağlubiyet... Valla hocam en iyi sonuç bedenden, o da beraberlik. Arkadaşlarım:

– Sen bu notlarla toto oynasan kesin kazanırsın! diyorlar. Yani durumum vahim.

Bu sözlerden öğretmen, Serkan hakkında daha önce verdiği:

– Bu çocuk aslında zeki.

hükmünün doğru olduğunu anladı ve sevindi. Serkan' ın biraz daha rahatlaması ve derdini daha iyi anlatmasını sağlamak amacıyla onun diliyle konuşarak:

– Antrenör ne diyor bu işe?

dedi. Ama Serkan anlamadı soruyu ve:

– Kim dediniz, hocam?

diye sordu.

– Baban, oğlum, baban !

diyerek yumuşak bir ifadeyle sorusunu anlaşılır hale getirdi öğretmen. Serkan:

– Valla ne diyecek hocam, her sınavdan sonra köpürüyor. Neler söylemiyor ki?

– Oğlum senin başarın için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Bir dediğini iki etmiyoruz. Her türlü ihtiyacını karşılıyoruz. Her şeyimiz senin için. Biz kimin için çalışıyoruz ki ... Ya sen ne yapıyorsun bizim bu didinmemize karşılık? Hep bizi mahcup ediyorsun. Bak komşumuzun çocuğu nasıl da çalışkan... Yok oğlum sen adam olmazsın! ... türünden laflar ediyor.”

dedi ağlamaklı bir ses tonuyla.

Öğretmen Serkan'ı dinleyip gönderdikten sonra düşünmeye başladı.

– Acaba bu çocuk neden başarısız?

sorusunun cevabını arıyordu...

– Çocuk, çalıştığını söylüyor; ama ortada başarı yok. Babası da anladığım kadarıyla Serkan'a destek olayım derken söylediği sözlerle onu strese sokuyor. Başkalarıyla kıyaslıyor. Oğluna güveni yok. Ayrıca derslerini takip etmek için dershaneye de hiç gelmiyor.

değerlendirmelerini yaparken:

– Öyleyse babasıyla da görüşmem gerekir.

sonucuna vardı.

Öğretmen, hemen Serkan'ın babasına telefon edip görüşmek için randevu aldı. Randevu günü geldiğinde güzel bir çiçek alıp Serkan'ın evine gitti. Kapıyı Serkan'ın küçük kardeşi Gamze açtı. Gamze, ana okuluna giden sevimli bir çocuktu. Gamzenin hemen arkasından Serkan geldi kapıya ve

– Hoş geldiniz, hocam!

dedikten sonra :

– Anne, öğretmenim geldi!

diye içeriye seslendi. Kısa bir selamlaşmadan sonra annesi ve babası öğretmeni salona davet ettiler. Çiçeği de salondaki masanın üstüne koydular. Aslında öğretmenin bu ziyaretinden çok etkilenmişti bütün aile fertleri. İlk defa evlerine çocuklarının bir öğretmeni gelmişti. Hem de kendi çocukları için. Hele annesi öğretmenin getirdiği çiçeği çok beğenmiş, bu davranışı çok nazik bulmuştu. Serkan'ın babası da öğretmenin vaktini ayırıp da kendi ayaklarına gelmesini takdirle karşılamıştı. Serkan zaten bir başka sevinmişti. Öğretmeninin evlerine gelmesi kendisine verdiği değeri gösteriyordu . Gamze önceleri biraz da sitemkâr bir edayla :

– Niye benim öğretmenim bize hiç gelmiyor?

diye somurttu. Ta ki öğretmenin onun için getirdiği büyük çukolotayı mideye büyük bir zevkle indirene kadar. Yani her şey güzel gidiyordu .

Serkan'ın annesi lise mezunu bir ev hanımıydı. Babası ise üniversite mezunuydu ve tekstil işiyle uğraşıyordu. Ailenin maddi durumu normaldi. Havadan sudan, Serkan'ın babasının işlerinden konuşurken söz döndü dolaştı ve Serkan'ın derslerine geldi. Öğretmen tam bu esnada araya girerek

– Serkan bana bir bardak su getirir misin?

dedi. Annesi durumu anlamıştı, Serkan'ın dersleri hakkında konuşurken Serkan'ın odada olmaması gerektiğini düşünen öğretmenin bu tavrını.

– Ben de çayları getireyim .

diyerek Serkan'ı odanın dışında tutmak amacıyla odadan çıktı, Gamzeyi de yanına alarak. Babası başladı söze:

– Hocam, ne olacak bizim çocuğun hali? Valla dersleri çok zayıf. Notları “spor toto” gibi. Oysa biz elimizden geleni yapıyoruz. Hatta ne istiyorsa alıyoruz. Geçen ay bilgisayar, dedi aldık. Sonra org, dedi onu da aldık. Şimdi de paten ayakkabı istiyor. Mahalledeki arkadaşlarında varmış da! Bizim zamanımızda babamız bize harçlık veremezdi. Yokluklarla büyüdük. Hem çalışıp hem okuduk. Biz, yeni ayakkabıyı bile bayramlarda giyebilirdik ancak. Bizim çektiklerimizi onlar çekmesin istiyoruz. Biz, onlar için çalışıyoruz. İstiyoruz ki okuyup adam olsunlar. Ama Serkan bir türlü başarılı olamıyor. Biz de bu kadar fedakarlığa karşı Serkan'da bir başarı göremeyince üzülüyoruz. Bazen de kırıcı oluyoruz belki...

Sözlerini bitiren Serkan'ın babası biraz gerginleşmiş olmalı ki önündeki sehpanın üzerinde duran sigara paketine yöneldi. Paketi önce öğretmene uzattı; fakat öğretmen:

– Teşekkür ederim. Kullanmıyorum...

dedi. Serkan'ın babası:

– Ne güzel. Sigara içmiyorsunuz. Keşke ben de içmesem. Çocuklar da rahatsız oluyor; ama bir türlü bırakamıyorum şu mereti!

diyerek sigarasını yakıp dertli dertli tüttürmeye başladı. Serkan'ın babasının yakınmalarını sabırla dinleyen öğretmen, sorunu keşfetmişti. Konuşmanın da tam zamanıydı aslında. Serkan'ın babası sigarasını içmekle meşguldü çünkü.

Çözümü nasıl anlatayım derken aklına bir anısı geldi ve Serkan'ın babasının az önceki yakınmalarını kastederek :

– Siz de haklısınız.

dedikten sonra:

– Bakın size başımdan geçen bir anıyı anlatayım .

diyerek söze başladı:

– Benim bir öğrencim vardı. Hem okul dersleri hem de dershane dersleri kötüydü. Çocuğun ailesinin maddi durumu iyiydi. Evlatları için her türlü fedakârlığı yapıyorlardı; ancak işlerinin yoğunluğu bahanesiyle okula ve dershaneye gidip çocuklarının derslerini pek takip edemedikleri gibi evde de onunla ve dersleriyle gerektiği kadar ilgilenemiyorlardı. Ben de kalkıp evlerine gittim. Ailesine dedim ki:

– Bakın efendim, eğer çocuğunuzun başarılı olmasını istiyorsanız sadece ihtiyaçlarını gidermekle ona karşı olan görevlerinizin bittiğini düşünmeyin. Ona iyi bir ders çalışma ortamı ayarlayın. Eve geldiğinde okulda veya dershanede neler yaptığını sorun. Anlatmak ister misin? deyin. Okul veya dershanede ilginç bir şeyler olup olmadığını bile sorun ki çocuk onunla ilgilendiğinizi, onun yaşamına ve düşüncelerine değer verdiğinizi hissetsin. Bunu sıklıkla yapın, ta ki çocuk her türlü sorununu sizinle paylaşacak duruma gelsin. Ders çalış! demektense programını beraberce gözden geçirin ve durumunu kendisi değerlendirebilir hale gelsin. Kendine güvenmesini sağlayın . Bunun için de başarısız sonuçlar aldığında onu eleştirip başkalarıyla kıyaslamak yerine, nerelerde hatalar yaptığını beraberce gözden geçirin. Sevginize başarı şartı koymayın. Çocuk, başarırsam sevilirim; başarısız olursam sevilmem, diye düşünürse hep başarısızlık kaygısı duyar. Dolayısıyla çalışsa bile başarılı olamaz. Zira kafası hep bu düşüncelerle meşgul olduğundan ders çalışmaya gerektiği gibi konsantre olamaz. Onu o olduğu için sevin. Hele hele “Biz senin gibiyken...” türünden karşılaştırıcı ifadelerden kesinlikle kaçının. En azından ayda bir, okula ve dershaneye giderek öğretmenleriyle görüşüp dersleri hakkında bilgi alın. Yapılması gerekenleri evde beraberce değerlendirin. Çocuk; sizin onunla ilgilendiğinizi, ona değer verdiğinizi hissetsin. Ona başarabilecek yetenekte olduğunu söyleyin hep.” dedim. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Bu çocuk istediği okulu kazandı. Şu anda özel bir şirkette Endüstri Mühendisi olarak iyi bir maaşla çalışıyor.”

diyerek sözlerini tamamladı.

Serkan'ın babası öğretmenin anlattıklarından çok etkilenmişti.

– Valla çok haklısınız. Güzel söylemişsiniz.

bile dedi. Değişen ve derinleşen bakışlarından anlatılmak isteneni kavradığı anlaşılıyordu. Öğretmen, anlattığı bu olaydan Serkan'ın babasının gerekli dersi çıkarıp kendi üzerine düşen hisseyi aldığını fark etmişti. Zaten bu anıyı anlatmasının amacı da buydu. Öğretmen, hedefine ulaştığını düşünüyordu artık.

Bu arada Serkan elinde bir bardak suyla odaya girdi . Öğretmen:

– Su kadar aziz ol!

deyip teşekkür ederek suyu içtiği sırada Serkan'ın annesi salona geldi. Odadaki herkese pasta servisi yaptı. Peşinden de çayları getirdi. Çaylarını içerken tekstil işinin ekonomideki yerinden, ülkenin geleceği için eğitimin ne kadar önemli olduğundan ve öğretmenliğin zorluğundan konuştular. Gamze ise yaptığı resimleri:

– Bak, bunları ben yaptım!

diyerek öğretmene gösterip onun:

– Aman aman, ne kadar da güzel olmuş. Aferin sana!

iltifatlarını almakla meşguldü. Bir ara öğretmen:

– Ellerinize sağlık. Çok güzel olmuş pastanız. Çayınız da bir harika hani.

diyerek evin hanımına teşekkür etti. Bu iltifattan memnun olan Serkan'ın annesi

– Afiyet olsun!

dedi öğretmene.

Odadaki koyu sohbet devam ediyordu. Öğretmen:

– Serkan, aslında bir de çalışma odanı görsem iyi olacak.

dedi,

– Tabii mahsuru yoksa!

sözünü de ilave ederek. Serkan'ın annesi :

– Estağfirullah, tabii ne demek, elbette, iyi olur. Haydi oğlum hocana odanı göster!

dedi. Serkan'ın odası gayet düzenliydi. Pencerenin karşısındaki duvarın kenarında bir masa, masanın üstünde ders kitapları ve kalemler, masanın yanındaki birkaç raflık kitaplıkta ise ansiklopediler ve bazı ders kitapları vardı. Masanın önündeki duvarda Galatasaray'ın posteri, posterin yanında da büyük bir manzara resmi asılıydı. Kapının arkasındaki boşlukta, içinde bilgisayar olduğu anlaşılan büyük bir kutu duruyordu. Serkan :

– Bizimkiler derslerim kötü diye bilgisayarla uğraşmamı yasakladılar hocam.

diyerek bilgisayarın neden orada durduğunu açıklamaya çalıştı.

Öğretmen, Serkan'ın odasını beğenmişti. Serkan'a:

– Bak koçum! Şimdi seninle bir anlaşma yapacağız. Yarın dershaneye yanıma geleceksin. Sana bir ders çalışma programı yapacağız. Görüyorum ki her şeyin var; ama bir programın yok. Programı olmayan öğrenci, çalışmalarından verim alamaz. Verimsiz bir çalışma kişiyi başarısızlığa götürür. Yani çalıştığın pek işine yaramaz. Bu bir... İkincisi, asla çok zorunlu bir sebep olmadıkça bu programı delmeyeceksin. Programı evde annen, dershanede de ben her zaman denetleyeceğiz, şimdiden söyleyeyim. Üçüncüsü, yapamadığın soruları ve anlamadığın konuları not alıp öğretmenlerine mutlaka soracaksın. Dördüncüsü, bilgisayarını kullanabilmen için ailene ricada bulacağım; ancak bilgisayara programdaki dinlenme saatlerinde vakit ayıracaksın ve asla süreni aşmayacaksın. Tamam mı, söz veriyor musun?

dedi.

– Söz, erkek sözü, hocam!

dedi Serkan.

– Haa! dedi öğretmen:

– Programa halı saha maçları, gezi ve piknikler de koyacağız. Bu faaliyetler de sınıf arkadaşlarınla hatta ben de sizlere katılarak birlikte yapacağız. Böylece sıkıldığınızda sıkıntınızdan uzaklaşmış olacaksınız.

Bu anlaşma Serkan'ı çok hoşuna gitmişti. Gözlerindeki sevinç parıltılarından anlaşılıyordu bu. Sekan'la öğretmeni salona döndüler. Bu arada öğretmen Serkan'a dönerek:

– Serkan, duvardaki resimleri sınav bitene kadar kaldır, konsantrasyonun bozulur.

dedi. Serkan hiç itiraz etmeden,

– Olur!

anlamında başını salladı.

– Artık kalkayım!

dedi öğretmen.

– Ne güzel oturuyorduk!

dedi annesi Serkan'ın. Babası da

– Biraz daha lâflardık!

dedi; ama öğretmen kararlıydı kalkmakta, çünkü görevini tamamladığına inanıyordu artık. Öğretmen kalkarken Serkan'ın annesine:

– Ben yarın Serkan'a bir çalışma programı yapacağım. Programdaki ders saatleri süresince Serkan'ın rahatsız edilmemesini temin ederseniz oğlunuz başarılı olacaktır.

dedi ve babasına dönerek de :

– Bence programındaki ders saatleri dışında Serkan'ın bilgisayarla ilgilenmesinde bir mahsur yok.

dedi ve

– Hoşça kalın!

diyerek kapıya yöneldi.

– Her şey için için teşekkürler!

diyerek Serkan'ın ailesi ile vedalaşıp evden ayrıldı.

Aylar sonra öğretmen, odasında bir veli ile konuşurken telefon çaldı. Öğretmen, veliden izin isteyerek telefonu açtı. Telefondaki ses tanıdıktı:

– Ben Serkan'ın babasıyım. Size teşekkür etmek için aradım. Sayenizde bizim haylaz, ilk tercihini kazandı!

Bu habere çok sevinen öğretmen, memnun bir ses tonuyla Serkan'ın başarısını tebrik etti. Karşılıklı iyi dileklerden sonra telefon görüşmesi bitti. Bu sırada öğretmenin karşısında oturmakta olan veli gayet üzgün bir şekilde yakınıyordu:

– Hocam, ne olacak bizim çocuğun hâli?

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


No one will love you the way I do;
No one will love you;
Love you like I do;
It will never be the same

by_turan

grup tuttuğum takım
Yarbay Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 4913 ileti
Yer: Şanlıurfa
İş: MüHeNDiS ( Öğrenci )
Kayıt: 26-03-2006 06:49

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#270836 04-11-2007 08:57 GMT-1 saat    
ELİNE SAĞLIK GÜZEL PAYLAŞIM!

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu




Ülkümüz göklerde dalgalanan bir sancak
ALLAH’ın (C.C.)huzurunda eğiliriz biz ancak
> 1 <