Öyle uzağına düştün ki yüreğimin... hangi mevsimin yağmuruydun; hangi intikamın gözü kör haksızlığıydın,hiç anlayamadım. Sil baştan yaşayacağım artık tüm hüzünlerimi yeniden.Sil baştan,seni sevmeye başladığım gibi,parça parça unutacağım.Zor olacak...Zor olacak sensiz bıraktığım kendimi,yine kendimle avutmaya çalışmak. Ama hep böyle değil midir tüm aşklar? Sen O'nu sevmeye başladığın andan itibaren; yeryüzünde O'nun dışındaki herkes değerini yitirmeye başlar gözlerinde. Yeryüzündeki tek ve vazgeçilmez tutkun yalnızca hep O olur. Ve bunu gören Tanrı, bir gün kızar sana. Kesip sarmaşık yüreğini bu aşkın üzerinden,çekip alır bu aşkı senden geri. Yalnız bırakır seni kendinle.İhmal ettiğin Tanrı,seni kendinle cezalandırır. Yüreğinin hasat zamanı,kendi ellerinle kesersin köklerini,içini dolduran bu sevginin.Kan yağar içine,kan dolar için,kan akar içinden içine.Kızdırdığın Tanrı yinede boğmaz seni kendi kanında,yinede acır;unutmayı öğretir sana,en çok ihtiyacın olan hediyeyi sana verir gibi...Sen çekip gittikten sonra,kalbimde açılan o sonsuz boşluğu,doldurmaya yetecek mi bu hediye?Yüreğimden havalanan göçmen kuşlar,alıp götürecekler mi seni içimden...?
Hani şu unutmak dedikleri...Kimi unutmak!Kendini mi?Sevgini mi?Sevmek;yeryüzünde hep yalnız olduğunu unutmak,ayrılıksa yine yalnız olduğunu hatırlamak mı ansızın?Unutmak,hep geç gelen bir tren mi;hayatının boşluğa açılan garlarında,seni sevginden uzaklaştıracak yolculuklarından vazgeçiren?Şimdi yoksun...Şimdi artık ben,senden kaçmak için hangi trene binsem;yeryüzüne bakan tüm camlardan yüzünün kıvrımları akıyor bir nehir gibi...Dağılıyor ansızın içimde güzelliğin,bir yara gibi...Şimdi bensizlikle paylaştığın hayatını nasılda kıskanıyorum,bir düşkün gibi...