> 1 <
Kırık Link Bildir! #279346 04-01-2008 08:26 GMT-1 saat
Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı Kerîm'inde: Benim zikrim için namaz kıl buyurmaktadır.
"Resûlüllah efendimiz (s.a.v.) ise: Kulun Allâh'a en yakın olduğu an namazdır.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri de: Bilesin ki namaz mertebesi, âhiretteki ru'yetüllah mertebesi gibidir... buyurmuşlardır.
Rivâyete göre Süleyman (a.s.)'ın harp için beslediği bin tane atı vardı. Akşam üstü sâfinât, (üç ayağını basıp birisini diker vaziyette duran) hâlis atlar, kendisine arz olununca meâlindeki âyet-i kerîmesinde beyân edildiği üzere, bir gün akşam üstü muâyene etmek üzere atların kendisine getirilmesini at bakıcılarına emretmişti. Dokuz yüz tanesini muâyene ettiklerinde güneş batmak üzere bulunuyordu. İkindi namazını hatırladı ve çok üzüldü. Bu atlar beni namazdan alıkoydu diye bütün atları kurban edip, fakirlere dağıttı. Onun şerîatinde bu câiz idi. Süleyman (a.s.)'ın bu hareketinden Cenâb-ı Hak çok râzı oldu ve emrine atlardan daha süratli olan rüzgârı verdi. İşte Peygamberler ve onların namaza verdikleri değer... Bir de Ashâb-ı Kirâm'a bakalım:
Misver bin Mahrame hazretleri rivâyet ediyor: Hz. Ömer (r.a.) hançerlendiğinde, zaman zaman bayılıyordu. Bir defâsında yanına geldim, üstüne bir örtü örtmüşlerdi. Yanındakilere: Durumu nasıl diye sordum. Gördüğün gibi baygın, dediler. Namaza çağırdınız mı? Yaşıyorsa onu namazdan başka bir şey korkutup uyandıramaz dedim. Bu îkâzım üzerine Yâ Emirel-Müminîn! Namaz kılındı! dediler. Bunun üzerine uyanarak Öyle mi? Vallâhi namazı terkedenin İslâm'da hakkı yoktur dedi ve yarasından kan aka aka, namazını kıldı.
Hz. Ali (r.a)namaz vakti yaklaştığı zaman titrer, renkten renge girerdi. «Size ne oluyor yâ Emîrel-müminîn!» diye sorduklarında: Hz. Allah'ın, göklere, yere ve dağlara arz ettiğinde onların yüklenmekten kaçınıp korktukları emânetin edâ vakti geldi, buyururlardı.
Hazreti Enes (r.a.) rivâyet ediyor: Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) vefat ederken yaptığı vasiyeti şu idi: Aman namaza sarılın! Köle ve câriyelerinizin hukukuna riâyet edin!
Namazda tadili- erkan.
Ta'dîl-i Erkân, İmâm-ı Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Şâfiî hazretlerine göre farz, İmâm-ı A'zam ile İmâm-ı Muhammed Hazretlerine göre ise vâciptir.
Ta'dîl-i Erkândan maksad; namazın, kıyam, rukû' ve secde gibi her rüknünü sükûnetle yerine getirmek ve bu rukünleri yaparken her uzvun yatışıp hareket hâlinden berî olmasıdır. Meselâ: Rükû'den sonraki kıyâmda vücut dimdik bir hâle gelmeli ve sükûnet bulmalı, en az bir kere Sübhânellâh diyecek kadar ayakta durup, ondan sonra secdeye varmalıdır. Her iki secde arasında da böylece bir tesbih miktarı durmalıdır.
Tadîl-i erkâna riâyet edenler, Namazda mânevî haz duyarlar, acele etmekten sakınırlar. Acele etmeyi, hürmete ve edebe aykırı görürler.
Bu târif ve îzâhattan anlaşılan odur ki, ta'dîl-i erkân, rukû'da, secdelerde, kavme ve celsede her âzâ hareketsiz olduktan sonra sübhânellâh diyecek kadar durmaktır.
Ebû Hüreyre Hazretleri'nden rivâyet edildiğine göre; Rasûlullah Efendimiz bir gün mescide girdi. Bir kişi daha gelerek, ta'dîl-i erkâna riâyet etmeden namazını kılıp Peygamberimizle selamlaştı. Peygamberimiz ona: Dön ve namazını yeniden kıl, çünkü sen namaz kılmadın buyurdular. O şahıs dönüp aynı minval üzere namazını kılarak Rasûlullah Efendimize selam verdi.
Peygamberimiz selâmını aldıktan sonra Dön, namazını kıl, zira sen namaz kılmadın buyurdular. Bu durum üç defa tekrar edince o kimse: Seni Hak peygamber olarak gönderen Hz.Allah'a yemin ederim ki, bundan daha iyisini yapamıyorum, bana öğretiniz, yâ Rasûlallah dedi.
Rasûlullah Efendimiz de Namaza başlayacağın zaman tekbir al, sonra Kur'ân-ı Kerîm'den ezberinde olan kolay yerlerden oku, sonra mutmain olacak şekilde rukû' yap, sonra kıyam hâlinde azaların mutmain oluncaya kadar kâim ol, sonra secde halinde mutmain oluncaya kadar secde yap, sonra secdeden başını kaldır ve iki secde arasında mutmain oluncaya kadar otur, ve bütün namazlarını böyle kıl buyurdular.
Bir mümin secde ve rukûunu tam yaparak güzel bir şekilde namazını kılarsa, onun namazında bir güzellik ve nur olur. Ve o namazla melekler semaya yükselirler de, namaz, namazı kılan kimseye: Beni muhafaza ettiğin gibi Hz. Allah da seni muhâfaza etsin diye duâ eder.
Eğer mümin namazını güzel kılmazsa; o namaz zulmânî olur. Ve melekler kerih görerek onu semaya yükseltmezler. Bu namaz namazı kılana bedduâ ederek: Beni zâyi ettiğin gibi Hz. Allah da seni zâyi etsin der."
İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri: Rukûunu ve secdelerini tam yapmayarak namazından çalan musallînin, vâsıl-ı ilallah olma (Allah'a kavuşma) gücü kuvveti kesilir, murâdına ulaşamaz. Hz. Allah'ın emrini kısaltarak, namazda sû-i edepte bulunduğundan (mühim ve ciddî bir hataya düştüğünden) hicranda ve boşlukta kalır.
İbrâhîm Nehâî Hazretleri: 'Rukû' ve secdelerinde hafiflik yapan, (Hakkını vermeyen) bir kişiyi gördüğün zaman, (maîşet sıkıntısına düşme ihtimâlinden dolayı) âile efradına merhamet ediniz buyurmuşlardır.
Nitekim İmâm-ı Rabbânî Hazretleri de:
İnsanları, ta'dîl-i erkâna ve âzâların itmi'nânına riâyet ederek namazlarını kılmaya delâlet etmek lâzımdır. İnsanların çoğu bu devletten mahrumdurlar. Ve bu amel, (tâdîli erkân ile namaz kılmak) bilkülliye (tamamen) terk edilmiştir. Binâenaleyh bu amel'i (öğreterek)ihyâ etmek İslâm'ın en mühim husûslarındandır buyurmaktadır.
Görülüyor ki, tâ'dîl-i erkâna riâyet, çok mühim bir husûstur. Maalesef bir çok insan bu mühim husûsa riâyet etmemektedirler. Müminlerin bu noktada îkâz ve tenvir edilmesi latimdir.
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu