Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

Hilye-I Seadet

> 1 <

kdgd_yakup
Ses Etme Sükunet !

grup tuttuğum takım
Yüzbaşı Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 1789 ileti
Yer:
İş:
Kayıt: 10-12-2006 11:40

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #284654 04-02-2008 12:43 GMT-1 saat    
HİLYE-İ SEADET

Eshabına nasihatten sonra,
Fahr-i alem dedi, benden sonra,

Hilye-i pakimi, görse biri.
Olur o, yüzümü görmüş gibi;

Gördükde, hubbu hasıl olsa,
Yani hüsnüme ayık olsa,

Beni görme i etse arzu,
Kalbi sevgimle olsa dolu.

Cehennem olur ona haram
Rabbim, Cenneti eder ikram,

Dahi, haşretmez çıplak, anı
Hak, Olur gufranına, Hakkın mülhak.

Denildi ki, hilye-i Resuli,
Severek yazsa, birinin eli.

Eder Hak, onu korkudan emin,
Bela ile dolsa, ruy-i zemin,

Hastalık görmez, dünyada teni,
A rı çekmez hiç, bütün bedeni.

Günah etmiş ise de bu adam,
Cehennem cismine, olur haram,

Ahiretde azabdan kurtulur,
Dünyada, her işi, kolay olur.

Haşreyler, anı hem, Rabb-i celle,
Dünyada, Resulü görenlerle.

Hilye-i Nebiyi, güç iken beyan,
Başlarız, ona oldukça imkan,

Sı ınarak Zülcelale,
Vasfederiz acizane.

İttifak etti, bu sözde ümem,
Kırmızı beyazdı, Fahr-i alem.

Mübarek yüzü, halis ak idi,
Gül gibi, kırmızımtırak idi.

İnci gibi, yüzündeki teri,
Pek hoş eylerdi, güzel cevheri.

Terleyince, O menbaı sürur,
Dalgalanırdı sanki, bahr-i nur,

Görünürdü gözü, daim sürmeli,
Kalbleri çekerdi, güzel gözleri.

Akı, beyaz idi gayetle,
Medh eyledi Rabbi, ayetle.

Siyahı anın, de ildi ufak,
Bir idi Ona, yakınla uzak.

Geniş, güzel ve latifti gözü,
Nur saçardı hep, mübarek yüzü.

Kuvve-i basıra-i Mustafavi,
Gece gündüz gibi, olurdu kavi.

Bakmak arzu etseydi, bir yere,
Cism-i paki de dönerdi bile.

Başa tabi ederdi cesedi,
Bunu terk etmemişti ebedi.

Hem, cism idi, Resul-i ekrem,
Yaraşır, ruh-i mücessem desem.

Güzel, hem sevimli idi Resul,
Hakka çok, sevgili idi Resul.

Malikle Ebu Hale, söyledi,
Hilal gibi, açık kaşlı idi.

İki kaşı arası, her zaman,
Gümüş gibi görünürdü, ayan.

Mübarek yüzü, az yuvarlakdı,
Derisi berrak, hem de parlakdı.

Siyah kaşları mihrabı anın,
Kıblesi idi, bütün cihanın.

Ortası, yüksekçe görünürdü,
Yandan bakınca, mübarek burnu.

Çok güzel idi, çekme ve latif,
Edemez gören Onu tam tarif.

Seyrek idi, dişlerinin arası,
Parlardı, sanki inci sırası.

Ön dişleri, ettikçe zuhur,
Her tarafı, kaplardı bir nur.

Gülse idi, iki cihan Serveri,
Canlı cansız herşeyin peygamberi.

Görünürdü ön dişleri, pek afif,
Dolu daneleri gibi, çok latif.

İbn-i Abbas der, Habib-i Huda,
Gülme e, eyler idi istihya.

Hem hayâsından O dinin senedi,
Kahkaha etmedi derler, ebedi.

Nazik, mahcub idi, Resul-i cenab,
Daim eyler idi, bakma a hicab.

Yüzü benzerdi, yuvarlak aya,
Zatı aynaydı, yüce Mevlaya.

Nurlu idi hep, o vech-i hasen,
Bakılmazdı, tenevvüründen.

Gönüller aldı, o güzel Nebi,
Aşıkı oldu yüzbin sahabi.

Bir kerrecik görenler, rüyada,
Dediler, böyle zevk yok, dünyada.

Hem güzel yanakları, bileler,
Fazla etli de ildi, diyeler.

Anın etmişdi, cenab-ı Halık,
Severek, yüzün ak, alnın açık.

Boynunun nuru, ederdi her an,
Saçları arasında, lemean.

Mübarek sakalından, iyi bil,
A armışdı ancak, on yedi kıl.

Ne kıvırcıkdır, ne de uzun,
Her uzvu gibi idi, mevzun.

Gerdan-i pak-i Resul-i afak,
Gayet ak idi ve gayet berrak.

Eshab içinden, çok ehl-i edeb,
Karnı, gö süyle birdi, dedi hep.

Açılsaydı, mübarek sînesi,
Feyz saçardı, ilim hazinesi.

Aşka olunca, mahall-i teşrif,
Başka olur mu, o sadr-ı şerif?

Mübarek sinesi, geniş idi,
İlm-i ledün, ona inmiş idi.

Ak ve berraktı, o sadr-ı kebir,
Sanırdı görenler, bedr-i münir,

Ateş-i aşk-ı zat-ı ezeli,
Odlara yakmışdı, O güzeli.

Bilir elbet bunu, pir-ü civan,
Yassı kürekliydi, Fahr-i cihan.

Sırtı ortası hem, etli idi,
Kerem sahibi, devletli idi.

Gümüş teninde, letafet vardı,
İrice mühr-i nübüvvet vardı.

Sırtında idi, mühr-i nübüvvet
Sa tarafına yakında elbet.

Bildirdi bize, edenler tarif,
Bir büyük ben idi, mühr-i şerif,

Rengi, sarıya yakın, karaydı,
Güvercin yumurtası kadardı.

Etrafına çevirmiş sanki hatlar,
Birbirine bitişik, kılca ızlar.

Anlatanlar, O ali nesebi,
Dedi, iri kemikliydi Nebi,

Her kemik iri, merdane idi,
Sureti, sireti şahane idi.

Mübarek azasının her biri,
Uygun yaratılmıştı hem, kavi,

Çok hoş idi, her uzvu anın,
Ayetleri gibi, Kuranın.

Elleri ayası, O sultanın,
Ayakları altı, dahi anın.

Geniş ve pak idi, nazik mergub,
Taze gül gibi latif ve mahbub.

Çok mevzun idi, der ehl-i nazar,
O kerametli, mübarek eller.

Selam verseydi, birine e er,
Tebessüm ederdi hep, Peygamber.

Bir iki gün, geçseydi aradan,
Hatta uzasaydı da, bir aydan.

Belli olurdu, hoş kokusundan,
O kimse, adamlar arasından.

Billur gibiydi, ten-i bimuyu,
Nice medh edeyim, ol pehluyu.

Dostu seyr etmek için, O şerif,
Göz olmuşdu, bütün cism-i latif.

Kemal üzereydi, nazik teni,
Hallak göstermişti, hikmetini.

Yoktu, gö sünde, karnında asla,
Hiçbir kıl, sanki gümüş levha.

Gö sü ortasından aşa ı yalnız,
Bir sıra kıl, dizilmişti, hilafsız.

Bu siyah hat, mübarek bedeninde,
Hoştu, hale gibi, ay çevresinde.

Bütün ömründe kalmıştı, keza,
Gençlikte gibi, mübarek aza.

İlerledikçe, sinn-i Nebevi,
Tazelenirdi hep, gonca gibi.

Hem dahi, Kainatın sultanı,
Zan eyleme ki, ola pek ya lı,

Ne zaif, ne de pek etli idi,
Mutedil, hem pek kuvvetli idi.

Lahmı, şahmı, dediler ehl-i derun,
Birbirinden, ne ziyadeydi, ne dun.

Etmiş, ol beden sarayın üstad,
Adl-ü dad ile, esasın bünyad.

İtidal üzere idi, pak teni,
Nura gark olmuştu, bütün bedeni.

Orta boylu idi, O Sidre mekan,
Ortalık, Onun ile buldu nizam.

Seyreden mucize-i kametini,
Dedi hep, medhedip hazretini.

Görmedik böyle, gül yüzlü güzel,
Boyu, hem huyu, hem yüzü güzel.

Orta boylu iken, Nebi,
Uzun kimseyle yürüseydi.

Ne kadar, uzun olsa idi, o er,
Yine yüksek görünürdü, peygamber.

Uzun boylu olandan O cevher,
Yüksek idi, el ayası kadar.

Bir yola gitseydi, izzetle,
Hızlı yürür idi gayetle.

Deriz, vasf-ı şerifinde yine,
Yürürken, e ilirdi önüne.

Yani, bir yokuşdan iner gibi,
Daim önüne, az e ilirdi.

Şanlı, şerefli idi, O Celil,
İftihar eylerdi, ruh-ı halil.

Bir zatı ki, murad ede Huda,
Her azası, olur elbet ala.

Yolda giderken, e er bir kimse,
Ansızın, Resulullahı görse,

Korku düşerdi, kalbine anın,
Yüksekli inden, Resulullahın.

Hem de biri, Nebi ile müdam,
Sohbet ederek, söylese kelam,

Sözlerindeki lezzet ile, ol,
Kul olurdu, kabul etse Resul.

Etmişdi Onu, Hallak-ı ezel,
Hüsn-i ahlakla, bi misl-ü bedel.

Ya Resulallah! Gücüm yok medhine,
Yaratıldık hep, senin hürmetine.

Hasılı, ey Şah-ı iklim-i vefa,
Sana canım da feda, herşey feda!

Seyyid Abdülhakîm Arvâsi hazretlerinin Resulullah efendimizin üstünlü ünü anlatan şu veciz sözleri ile bitirmek istiyorum: Her Peygamber, kendi zamanında, kendi mekânında, kendi kavminin hepsinden, her bakımdan üstündür. Muhammed aleyhisselâm ise, her zamanda, her memlekette, yani dünya yaratıldı ı günden, kıyamet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek, bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür. Hiç kimse, hiçbir bakımdan Onun üstünde de ildir. Bu güç birşey de ildir. Diledi ini yapan, her istedi ini yaratan, Onu böyle yaratmıştır. Hiçbir insanın Onu medh edecek gücü yoktur. Hiçbir insanın, Onu tenkîd edecek iktidârı yoktur. Bu birkaç günlük hayat, e er Ona tâbi olarak geçirilirse, saadet-i ebediyye, sonsuz kurtuluş umulur. Yoksa Ona tâbi olmadıkça, herşey, hiçtir. Ona uymadıkça, her yapılan hayır, iyilik, burada kalır, âhırette ele birşey geçmez.

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


> 1 <