> 1 <
Kırık Link Bildir! #39394 22-05-2006 15:32 GMT-1 saat
Bir rüya... Ve kalpten bir ‘Hayırdır İnşallah’ duası. Nübüvvettin ilk habercisi. Büyük bir imparatorluğun müjdesi. Sıkıntıdan ve zorluktan kurtuluşun yol göstericisi. Verilen sözlerin hatırlatıcısı. Hz. Muhammed’den (S.A.V.) sonra kesilen vahiy yolunu, müminler için açık tutan ilham kaynağı. Binlerce yıldır sırrı çözülemeyen, çağımızda ve gelecekte de esrarengizliğini korumaya devam edecek özel bir hal. Böyle oluşun tek nedeni ise, nasıl oluştuğuna değil rüyada görülenler ile sembollerin yorumlarına verilen önem ve değer.
Rüya, içinde yaşadığımız varlık alemine açılan pencerelerden, olmuş ve olacak olayların aynen veya bir kısım sembollerle görülmesi olarak tanımlanıyor. Uyku sırasında, aynen uyanıkmış gibi çeşitli olayların yaşanması olarak da adlandırılıyor. İnsan zihni, değişik baskı ve şartlanmalardan uzak kaldığı ölçüde; her bir rüya, ötelerden birer ışık, birer işâret gibi insanın önündeki karanlıkları aydınlatıp ona yol gösterebiliyor.
Rüyalar, yapılan araştırmalara rağmen hâlâ sırrını korumakta. Rüyayı, Batılı bilginler “gün içinde karşılaştığımız olayların bilinçaltında büründüğü hal” olarak tanımlıyor. Müslüman bilginler ise bu görüşe katılmakla beraber rüyayı daha çok bir “ilahî ve uyarıcı mesaj” olarak görmüşler, rüyalara ve yorumlarına büyük önem vermişlerdir.
Vahiy sadık rüya ile başladı
Özellikle Hz. Muhammed’e (s.a.v) vahyin geliş sürecinin 6 aylık sadık rüya görme dönemi ile başlaması ve bu dönemde görülen bütün rüyaların aynen gerçekleşmesi, rüyaların önemini bir kat daha artırmıştır. Kur’an-ı Kerim’de geçen birçok ayette gerçekleşecek olaylar hakkında peygamberlere rüyalar aracılığı ile işaretler bildirilmesi, Müslüman ilim adamlarının rüyaya daha çok değer vermelerine neden olmuştur.
Her insan rüya görür. Hiç rüya görmediğini söyleyen, psikologlara göre rüyalarını hatırlamıyor demektir. Rüyaları küçümsemek, insanın kendini küçümsemesi olarak değerlendirilir. Bazen insana, müjde, bazen bir sevinç, bazen bir uyarı, bazen üzüntü, bazen de tedavi aracı olarak ortaya çıkar rüya.
Bilim adamlarına göre, insanlar uykusunun çok küçük bir bölümünde rüya görüyor. 8 saat uyuyan bir insan, uykusunun yüzde 20’sini rüya ile geçiriyor. Rüyaların büyük bölümü ise, sabahleyin güneşin doğuşuna yakın veya uyanmadan az önce görülüyor. Ancak bu uykunun diğer bölümlerinde rüya görülmüyor anlamına gelmiyor. Hatırlanan veya iz bırakanlar genellikle, uykunun son bölümde vuku bulanlar.
Yine rüyaların görülüşü sırasında, kalp atışları ve vücuttaki diğer organizmalar farklı şekilde çalışmaya başlıyor. Dışarıdan bakan bir insan, rüya halini hemen anlayabiliyor. Ayrıca bilim adamlarına göre, birçok insanın kendisini etkileyen bir rüyayı dakikalarca anlatmasına karşın bu rüyanın uykudaki süresi 3-5 saniyeyi geçmiyor.
Rüya, çağlar boyunca bütün toplumlarda büyük önem görmüştür. Rüyanın mahiyeti ve kökeni hakkında çok şeyler yazılıp söylenmiştir. Ancak bu yazılıp söylenenler, her topluma ve her kültüre göre ayrı ayrı olagelmiş ve hep değişkenlik arz etmiştir. Tarihte bazı insan topluluklarında rüyaya büyük önem verilmiş ve bazen bu rüya tabirleri kitaplar halinde toplanmıştır. Genellikle rüya, uyanıklılık halinin bir uzantısıdır. Etkisinde kalınan sevindirici veya üzücü olayların uyku halinde yaşanması halidir. İslamda rüya, hukuki bir kaynak ve delil kabul edilmiyor.
Hiç kimse ben istediğim zaman rüya görürüm, istediğim zaman görmem veya ben dilediğimi görürüm de diyemez. Çünkü rüyanın mahiyeti henüz keşfedilmemiştir. Çünkü ruhani bir haldir. Ve bugünkü teknoloji, ruh ile beden arasındaki bağlantıyı çözecek ilme ve güce de sahip değildir.
Rüyalar ve insanlar için çok sözler söylenmiştir. Ne var ki, rüyaların gerçek olanı da, sadece hayal alemin de kalanı da vardır. Ve çok kere insanlar gördükleri rüyaları unuturlar. Gerçek rüyaları ise peygamberler, veliler ve salih kimseler görürler.
Rüyalar 3 çeşit
Rüya ve tevilleri konusunda önde gelen İslam alimlerinden İmam Nablusi’ye göre, rüya ilmi insanlığın ve alemin başlangıcından beri akıp gelen bir ilimdir ki, nebiler ve resuller o ilim ile amel etmişlerdir. Peygamberlerin çok kere rüya ile verdikleri haberler, kendilerine rüya anında Rableri tarafından vahyedilen şeylerdir.
Yine başta İmamı Nablusi, İbn Sirin ve Seyyid Süleyman olmak üzere birçok İslam alimine göre rüyalar, üç kısma ayrılıyor. Birincisi Allahu Teala tarafından müjde olarak gösterilen rüyalar. İkincisi şeytan tarafından korkutmak için vaki olan rüyalar. Üçüncüsü ise, insanın bizzat kendi düşünce ve haliyle meydana getirdiği kuruntuların neticesinin uykusunda rüya şeklinde tecelli etmesidir.
Birinci tür rüyaları, genellikle peygamberler, veliler ve salih kişiler görürler. Bunlar doğru ve güzel olan rüyalardır. Çok nadiren dindar olmayan insanların bu şekilde rüya gördükleri olur. Bunlara, ‘Sadık Rüyalar veya Salih Rüyalar’ denir. Bu tür rüyalar, doğru sözlü, temiz ve pak yürekli, nezih itikatlı kişilere nasip olur.
Hz. Muhammed’e (S.A.V.) 23 sene vahiy nazil olmuş ve bu vahyin ilk altı ayı boyunca sadık rüyalar tecelli etmiştir. Bu nedenle de, salih rüyalar, nübüvvetin 46 cüzünden birisi olarak adlandırılmıştır.
Batıl rüyaların değeri yok
Diğer iki çeşit rüya ise, İslam alimleri tarafından batıl olarak nitelendirilir. Karma karışık şeyler anlamında ‘Adğasi Ahlam’ denilir. Adğas, yaşı kurusuna karışmış otlar demektir. Şeytan tarafından gösterilen rüya, insanları mahzun etmek için gösterilen korkunç rüyalardır. Yüksek bir yerden düşmek, köpek tarafından ısırılma, yılanın sokması gibi. Bunlar esas ve asılsız şeylerdir. İnsan böyle bir rüya gördüğünde kesinlikle başkalarına anlatmamalıdır.
Yine insanın uyanıkken önem verdiği ve meşgul olduğu şeylere ait gördüğü rüyalar da, batıldır. Bunlar tamamen kuruntudan ibarettir. İnsan nezdinde bir kıymeti yoktur. Örneğin, çok düşündüğü bir dostunu rüyasında görür veya bir hasta kendisini suya karşı hararetinden dolayı çeşmeler, ırmaklar, pınarlar kenarında bulur. Aç insan kendisini yemek yerken görmesi de bunun gibi. Bu gibi rüyalar, hayal ve evhamdan ibaret olarak değerlendirilir. Bu nedenle de, salih rüyalar olmazlar.
İmam Nablusi’ye göre, batıl rüyalar yedi çeşittir.
1 - Üzüntü, keder ve arzuların tesiri ile insanın meydana getirdiği karmaşık rüyalar.
2 - İnsanın rüyada ihtilam(cünüp) olması. Bu rüyanın da tabiri yoktur.
3 - Şeytan tarafından korkutmak için gösterilen rüyadır ki, rüyayı görene hiçbir zararı erişmez.
4 - Cinlerin gösterdiği şeylerdir ki, rüya sahibi rüya esnasında bundan da zahmet çeker.
5 - İblis’in gösterdiği ve temeli batıl rüyadır ki, bu zaten rüyadan sayılmaz.
6 - İnsan bünyesinin anormal ve kederli zamanında gördüğü rüyalardır. Bunlar da rüyadan sayılmaz.
7 - Acı ve ızdırapların getirdiği rüyalardır ki, rüya sahibi o anda senelerce önce vaki olmuş bir hali görür.
Salih rüyalar gerçek gibidir
Doğru ve güzel rüyalar ise, İslam alimlerine göre beş çeşide ayrılıyor.
Bunlardan birincisi apaçık sadık rüyalardır. Neticeleri, aynen zuhur etmektedir. Çünkü sadık rüyaları, gösteren Cenabı Allah’tır.
İkincisi ise, salih rüyadır. O da Allah tarafından müjdelenir ve o rüya ile yaptığı veya yapacağı bir şeyle müjdeler.
Üçüncüsü, rüya ile mükellef meleğe ‘Sıddîkûun’ adı verilmiştir. O melek, Cenabı Allah’ın kendisine öğretip, bildirdiklerini ve ibretli olaylardan ona ilham ettiği nesneyi insana rüyasında gösterir. Her eşyanın, her nesnenin misal aleminde bir benzeri vardır.
Dördüncüsü, murad ve maksat açık olmayıp gizlice işaret edilmiş rüyalardır.
Beşincisi, rüya görülen yerin delaletiyle sahih olur. İnsan rüyada gördüğü yer; gördüğü yere galip gelerek şer hayır, hayırda da şer şeklinde tecelli eder. Örneğin, rüya anında mescidlerden birinde tambur çaldığını gören biri, bu hali akıl ve dine aykırı bulduğundan derhal tevbe eder ve bu da onun için hayra döner.
Rüyayı herkes tabir edebilir mi?
Rüyayı gören kadar, tabir eden kişi de önemlidir. Herkes rüya tabir edemez. O da ayrı bir iş ve sırdır. Çünkü rüya tabiri, bir ilim ve bilim olarak görülmüştür. Ve en önemlisi, görülen rüyalar herkese anlatılmamalıdır. Ancak ehli bulununca anlatılmalı, ehli de rüyayı iyi ve hayra yormalıdır. Böyle olduğu takdir de, rüya tabir edildiği şekilde tecelli eder.
Rüya sahibi rüyasını, cahil ve düşmana anlatmamalı çünkü bu durum kendisine ümitsizliğe düşürebilir. Cahil bilmediği halde, rüyayı tabir ederek güzeli çirkin, çirkini de güzel gösterebilir.
Yalancının rüyası, yine yalan ile neticelenir. Yalancı ve iffetli olmayanlar da rüya görürler, fakat gördükleri rüyayı tamamıyla hatırlayamazlar. Rüyada görmediği halde gördüm demek de bir başka hatadır.
Sonuç olarak, rüya insan hayatının vazgeçilmez bir unsurudur. Onu dikkate almak gerekir. En önemlisi, hayra yorulmalıdır. Herkese anlatılmamalı ve mutlak bir delil kabul edilmemelidir. İnsanın, görülen rüyaları esas alarak hayatına düzen vermeye çalışması büyük hatadır. Çünkü rüyanın gerçek manasını, günümüzde herkesin bilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, rüyalara ne oldukların fazla anlam yüklenmeli ne de müminlerin ilham kaynağı olduğu unutulmamalı.
LÜTFÜ DOĞAN (Diyanet İşleri eski Başkanı):
“Müjde olarak sadece sadık rüyalar kalmıştır”
Rüya, bildiğiniz gibi insanın uykuda karşılaştığı ruhi bir hadisedir. İnsan uyanıklıkta nasıl eşyayı görüyor, konuları kavrıyor, değerlendiriyor ve bir karar veriyor ise, uykuda da kalple ruhi yönden bir takım hadiseler insana gösteriliyor.
İnsan, rüyada iken kendisinin rüya gördüğünü fark etmiyor. Yani o hadisatı, olduğu gibi yaşıyorum diye düşünüyor. Ancak rüyada, rüya görme durumu da olabilir. Bu ender bir durumdur.
Rüya, eğer salih ve sadık rüya ise, bunun değeri çok önemlidir. Çünkü, gördüğü rüya insan için bir müjde veya uyarıcıdır. Dini yön itibariyle, güzel ve sadık rüyalar, bir bakıma meleki yöndendir. Adeta Cenab-ı Hakkın iradesiyle melekler vasıtasıyla rüyayı o insana ilham etmesidir.
İkinci bir rüya da, ürkütücü, korkutucu rüyalardır. Bunlar da, şeytani olarak tabir edilir. Şeytanın vesvesinden ileri gelir. Onlara değer vermemek gerekir.
Sadık ve salih, rüyalarda insan normal hayatını yaşıyor olmalı, herhangi bir şeyin etkisinde kalmamalıdır. Örneğin, Kur’an-ı Kerimde Hz. Yusuf’un gördüğü rüya.
Her insan veya Müslüman böyle benzer şeylerle, sabahleyin sevinç duyacağı hadiselerle karşılaşır. Bazen de neticesini görmek için yıllar geçebilir. Hz. Yusuf’un rüyasının neticesi, yaklaşık 30 yıl sonra ortaya çıkıyor.
Bir insanın canı bir şeye aşırı derece sıkılmış olabilir. Çok yemek yemiş olabilir. Yorgun, üzgün olabilir. Bu gibi durumlarda görülen rüyalar, çok net değildir, seçilemez. Buna karışık rüyalar denir ve değeri de yoktur.
Onun için aşırı yemek yememiş, bir üzüntü ve kederden uzak, normal bir şekilde yaşayan insan tarafından görülen rüyanın değeri vardır. Rüyanın sonunda da uyanma olur. O görülen rüya, taşa yazılan yazı gibidir, unutulmaz. Aradan yıllar geçer, sahih rüyayı gören kimse ondan bahsedildi mi şu zaman, şurada, şöyle bir rüya gördüm diye hatırlar. Peygamberlerin rüyaları, sadık rüyalardır. Cenabı Hakkın onlara verdiği ilhamdır.
İnsanlar, gördükleri rüyaları iyi kimselere, iyiye yorumlayacak insanlara anlatmalıdır. Karışık ve net değilse, hiç kimseye bir şey söylenmemelidir.
Müslüman olmayan insanların rüyalarının doğru çıktığı da olabilir. Gayri Müslimlerin, iyi ve salih bir rüya görmelerinde bir ilahi mesaj vardır. Belki bunu fırsat bilip, hidayete ermeye vesile olabilir. Bir sıkıntı ve musibetle karşılaşma durumu olabilir.
Bir yerde okudum. Adamın birisi rüya görüyor. Newyork’ta bir eğlence yerine gidecek. Üç kişilik yer ayırtmış. Fakat rüyasında görüyor ki, o yer yanıyor ve mahvoluyor. Uyanır uyanmaz mazeret bildirip, programını iptal ediyor. Fakat o gün o saatte o mekanda yangın çıkıyor. Birçok insan orada yanarak ölüyor.
Sonuçta rüyaların etkisinde kalmamaya dikkat etmek lazım. Karışık rüyalara da kıymet vermemek lazım. Rüya bize delil değildir, ille de onunla amel etmek gerekmiyor. Ama bir müjdedir, işarettir. Dini eserlerimizde de büyük bir yer işgal eder.
“Müjde olarak sadece sadık rüyalar kalmıştır” diye bildiren Resulu Ekrem Efendimizin kendileri de, peygamberlik gelmeden önce 6 ay boyunca sadık rüyalar görüyor. Rüyaları net görüyor ve gördüğü rüyalar olduğu gibi çıkıyor. 6 ay sonra da vahiy gelmeye başlıyor.
ÖRNEK RÜYALAR
Hz. Muhammed (s.a.v.)’in rüyası
Peygamberimiz Ashabı ile birlikte Hicretin 6. yılında umre niyetiyle, Mekke’ye gitti. Yaklaştığında Mekkeliler, O’nu bırakmadılar. Çünkü aradaki gerginlikler geçmemişti. Hz. Muhammed, bir rüya görmüştü o günlerde. Rüyasında, umre yapıyorlar, Mescidi Harama giriyorlar, görevlerini yerine getiriyorlar, hiçbir korku duymuyorlar, saçlarını kısaltıp, ihramdan çıkıyorlar. Bu rüyayı da Ashabına anlatmıştı.
Fakat, Mekkeliler onları Mekke’ye sokmamakta ısrar ettiler. Elçi olarak, Hz. Osman, Mekke’ye gönderildi. Sonuç olarak, o da ikna edemedi. Ve o yıl, umre yapılamadı. Ancak Hudeybiye Barışı imzalandı. Bu anlaşmaya göre, o sene umre yapılmayacak. Gelecek sene bilgi verilip öyle gelinecekti.
Umre görevi yapılmadan, tıraş olup ihramdan çıkılıp Medine’ye dönülünce bazı sahabeler, “Hz. Muhammed rüya görmüştü, korkusuzca umre yapacaktık” dediler. Hz. Muhammed, ise, böyle bir rüya gördüğünü ve umrenin yapılacağını doğruladıktan sonra tarihi vermediğini hatırlattı. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: “Andolsun ki, Allah peygamberinin rüyasının gerçek olduğunu tasdik etmiştir. Allah dilerse, siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan, Mescid-i Haram’a gireceksiniz..” (el-Fetih Sûresi, 27). Ve kısa sürede, Müslümanlar Mekke’yi fethedip, umrelerini rahatça yapabildiler.
Bir rüyadan doğan devlet
Osman Bey sık sık Şeyh Edebaliı’nin ziyaretine gider öğütlerini dinlerdi. 1277 senesinde, yine Şeyh Edebâli’nin evinde misafir olarak kalıyordu. Ancak odanın duvarında asılı duran Kur’an-ı Kerim’i görünce ona hürmet edip uzanıp yatamadı. Kur’an’a gönülden bağlı bir insan olan Osman Gazi, yatağın kenarında otururken bir ara dalınca çok ilginç bir rüya gördü.
Gördüğü rüyayı sabahleyin Şeyh Edebâli’ye anlattı. Rüyası şöyleydi: Osman Gazi’nin göbeğinden bir su çıkar. Bu su gitgide çoğalarak geçit vermez bir nehir olur. Bu nehrin kenarında bir ulu çınar belirir. Öyle bir çınar ki dalı budağı her tarafa yayılmış, çınarın tepesi göklere doğru gözün göremeyeceği kadar yükselmiştir. Sonra bu çınarın altındaki gölgelikte her renk ve cinsten insanlar toplanmış, neşe içinde gülüşüp oynaşıyorlar. Bu arada karşıdan Şeyh Edebâli Hazretleri tebessüm ederek yanına gelmektedir. Tam yaklaştığı sırada Şeyh Edebâli Hazretleri’nin göğsünden göz kamaştıran parıl parıl parlayan bir ay, çıkıp kendi göğsüne giriyor.
Şeyh Edebâli Hazretleri’ne rüyası arz edildiğinde mübarek zâtın tabiri çok mühimdir:
“Göbeğinden çıkan su senin soyundur.Yüzyıllarca çoğalarak devam edecek.Ulu çınar ağacı kuracağın kudretli bir devletle tabir olunur.Öyle bir devlet ki, bu devlet cihana hükmedecek kıyamet alâmetleri ortaya çıkmadıkca yıkılmayacaktır. Birçok millet o devlette mesut ve bahtiyar olarak huzur ve adalet içinde yaşayacaklar. Benim göğsümden çıkan ay da, Kızım Malhun Hatun’un (Rabia Bala Hatun) senin helalin olacağını işaret eder. “
Osman Gazi, on dokuz yaşında iken Şeyh Edebali’nin kızı Malhun Hatun ile evlendi. Bu izivaçtan Orhan Gazi doğdu. Bu rüyadan doğan Osmanlı Devleti tam 6 asır Devlet-i Muazzama olarak üç kıt’ada hüküm sürdü.Osman Gazi’nin soyundan gelen Padişahlardan bazıları 50 yıl bazıları birkaç ay Tahtta kaldı. Büyük bir devlet kuran Osman Gazi öldüğünde kendisinden geriye şahsi mirası olarak bir atı, bir kılıcı, bir çizme ve bir de çadırı kaldı.
Prof. Dr. Orhan Çeker (Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi)
‘Rüya, vahyin 46’da biridir’
Rüya bütün insanları etkileyen bir olaydır. Uyku ile ölüm birbirinden farksızdır. Yani uyuyan insanın ruhu ile ölen insanın ruhu, bedenden çıkar ve gider. Ancak uyuyan insan uyandığı an, ruhu geri kendisine döner. Ölenin dönmez. Arada bu kadar fark var. Bunun içindir ki, ayetlerde ve hadislerde ölümden bahsedildiğinde uyku; ya da uykudan bahsedildiğinde ölüm kullanılabiliyor. Uyku esnasından ruh bedenden ayrıldığı zaman, ruh manevi yolculuğa çıkar. Yolculuğu esnasında karşılaştığı şeyler, bize rüya olarak yansır. Yani bizim gördüğümüz rüyalar, ruhumuzun gezinti esnasında karşılaştığı şeyler olmaktadır.
Dolayısıyla bir insan rüyasında birisini gördüğü zaman, ruhu kendisinden ayrıldığında o insanın ruhuyla görüşmüştür. Ve o ruh görüşmeden sonra bedene dönmüş ve bu bize rüya olarak yansımıştır. Bu şekilde manevi alemden haber getiren bir rüya hali, bütün insanları etkilemektedir. Peygamber Efendimiz; rüya, vahyin 46’da biridir, der. Yani eğer ruh, tecrübeli bir ruh ise ve şeytanin vesvesine kapılmadan, manevi alemlere rahat rahat yolculuklar yapıyorsa, meleklerle ve manevi şeylerle karşılaşıyorsa, bu ruhun gördüğü şeyler vahiyde olduğu gibi insana Cenabı Hak tarafından insana ilham edilmiş demektir. Yani rüyanın ilham gibi bir değeri vardır.
İbnül Kayyım, Kitabul Ruh isimli eserinde, Peygamberlik bittikten sonra insanın Allah ile iletişimi rüya ile devam etmiştir der. O da doğrudur. İnsanın, şu anda Allah ile iletişimi rüya ve ilham ile devam etmektedir. Dolayısıyla rüyada, rabbani ve ilahi bir yön vardır. Ve onun içinde insanı etkilemektedir. Rüya Tabirleri kitapları, maneviyatı kuvvetli şahıslar tarafından rüyaların ne manaya geldiği yorumlanmış ve birazda da tecrübe katılmış bu işin içine, tecrübe artı sezgi gücü ile birlikte, rüya tabirleri ortaya çıkmıştır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) zaman zaman sahabelerine içinizde rüya gören var mıydı diye sorardı. Gören varsa rüyasını anlatır, o da yorumlardı. Bazen de rüya gören çıkmadığı zaman da, kendisi başlardı ben şöyle bir rüya gördüm diye anlatmaya. Peygamberlerin ruhu Cenabı Hakk tarafından güzel terbiye edildiği için, gördükleri bütün rüyalar vahiy hükmünde. Yani rüyada bir şey görseler, sanki Cenabı Hak açıktan açığa ona bir şeyler söylemiş, bir takım emirler vermiş gibi, kuvvetli bir hüküm ifade etmektedir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bizden rüyaların güzel yorumlanmasını istemiş, kötü yorumlardan sakınmamız gerektiğini belirtmiş. Kötü bir rüya görsek bile, ondan iyi neticeler beklememiz lazım gelmektedir.
Doç. Dr. Nihat Hatipoğlu (Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı)
Müslümanın salih rüyası Allah’tan ona gelen bir hediyedir
Rüya, Kur’anî bir ifade. Kur’an, rüyaların bir değeri olduğunu söylüyor. Hz. Yusuf ‘a (A.S.) rüyaların tabiri konusunda özel bir bilgi verildiğini Kur’an-ı Kerim söylüyor. Yine ayeti kerimelerde Hz. Yakup’un (A.S.) tevilleri vardır. Bu ayeti kerimlerden rüyaların bir değeri ve anlamı olduğu anlaşılmakta. Tabi bu, herkesin rüyayı tabir edebileceğini göstermiyor. Allah tarafından peygamberlere bir mucize, ilham olarak verilmiştir onun için onların tabirleri doğru çıkar.
Hz. Peygamberin de rüyalara önem verdiği biliyoruz. Onun rüyaları yorumlarken bazen sabah namazından sonra sahabeye dönerek bugün ne rüya gördünüz diye sorduğu rivayet ediliyor. Sahabeden aldığı bilgiyle direk olarak yorumladığını biliyoruz. Bazen sahabeden birisine mesela Hz. Ebubekir’e yorumlattığını biliyoruz.
Hz. Peygamberin bazen kendi rüyalarını tabir ediyor. Biliyorsunuz onların rüyaları vahiydir ve bağlıyıcıdır. Hak bilgidir. Tabirlerin de doğru çıktığını görürüz. Bazen Hz. Peygamberin rüyalarının çok daha sonra çıktığı da görülmüştür. Örneğin, Ebu Cehil ile ilgili bir rüya görüyor. Rüyada ona ait bahçeler bulunuyor. Zaman geçiyor, Ebu Cehil ölüyor. Mekke’nin fethinde Ebu Cehil’in oğlu İkrime müslüman oluyor. Peygamber Efendimiz Ümmü Seleme’ye diyor ki, hatırlarmısın ben Ebu Cehil ile ilgili bahçe ve binalar görmüştüm. Hatırlıyorum deyince, meğer o bahçeler İkrime’ninmiş diyor.
Alimler bu rüyaları, insanları doğru yola ilettikleri Rahmani diye yorumlamışlardır. Şeytani rüyalar ise, insana korku veren ve itibar edilmemesi gereken rüyalardır. Bir de kuruntu rüyalar vardır, o da gündüz bir şey düşünüp gece görülmesidir. Son ikisine pek itibar etmemek gerekir. Rüyanda namaz kılmayı görüyorsan, bu güzel bir şeydir. Hz. Peygamberi görüyorsun, o seni hayra yöneltiyor.
Müslümanın salih rüyası Allah’tan ona gelen bir hediyedir deniyor. Rüyanın bir gerçekliği vardır. Şu yanlıştır. Birebir hangi rüya tabircisi olursa olsun, çıkıp benim rüyam şudur diye yersiz korku ve ümide kapılmaması gerekir. Demek ki, rüya bakış ve tevil ediş çok önemli. Bir de, rüyanın gören kişinin durumu çok önemli. Birebir şu demek doğru değildir. Okusunlar ibret alsınlar. Ama buradan kendilerine bir psikolojik bir rahatsızlık çıkarmasınlar. İmam Nablusi, bu konuda ön planda olanlardan birisidir. Mutlak manada, tecrübeler söz konusudur. O büyük zatlar, rüyaları hep hayıra vesile etmişlerdir. Hz. Peygamberi görsek veya namaz görsek ne olur? Efendim bunlar zaten hayır olan şeyler. Hayra yorumluyorlar.
Bazı konularda endişelerini ifade ediyorlar. Ben bu zatların yorumları tevilde, tevhidi ve imanı ön plana çıkarıp hareket ettiklerine inanıyorum. Çünkü, bu zatların hedefleri devamlı insanları hayra yöneltmektir. Rüyayı bir müjde veya şerden korumak için bir uyarı olarak görmüşlerdir. Onun için onların tabirlerine bakmakta fayda var. Ama, Peygamber Efendimiz, Hz. Ebubekir’in rüyasını düzeltmiş, yanlışı var doğrusu var demişse bütün tevillerin doğru ve yanlış bir olma ihtimali var.
Doç. Dr. Sefa Saygılı (Vakıf Gureba Hastanesi Psikiyatri Klinik Şefi)
Zihnimizde temizlik yapar
Uyku, insan için nasıl vazgeçilmez bir faaliyet ise rüya da uyku için o kadar gerekli bir unsurdur. Bazı kimseler, çok silik kalan rüyalarını hatırlayamadıkları için rüya görmediklerini zannederlerse de aslında her insan rüya görür. Rüya beden ve ruhumuz için gerekli, hatta şart olan bir faaliyettir. Çünkü rüyanın birçok fonksiyonu bulunmaktadır. Rüya, beynin çocukluk çağından olgunlaşmaya geçişi için şarttır. Hem cinsleriyle iletişim kurmaya yarayan doğuştan kazanılmış ifadelerin tekrarını ve pekişmesini sağlar.
Rüya, var olmayanı gösteren hayalleri sayesinde basınç altındaki ruh gerilimlerini boşaltır. Böylece sabahleyin uyku ile dinçleşmiş olan vücut, rüya ile arınmış ve hafiflemiş bir ruh bulur. Rüya, zihnimizde, adeta bir temizlik yapmaktadır. İnsanlar, ne kadar yoğun rüya görürse, zihin o kadar fazla çalıştırılmış olur. İşten atılmadan boşanmaya kadar bütün terslikler rüyada yer bulur. Ruhi sıkıntıların ve ıstırapların giderilmesinde, zamanın geçmesinden çok rüyalar rol oynar. Bu gibi olaylar sayesinde, üzücü hatıralar yavaş yavaş tesirini kaybeder ve hafızamızdan silinir.
Ünlü ruh hekimi Sigmund Freud’e göre, rüyada görülen olaylar, bilinçdışı arzuların örtülü olarak dışa vurumudur. Rüyaları basınç altındaki, ruhun tedavi mekanizması olarak gören Freud, bu sistemi şöyle açılar: “Rüya uykumuzu bozmak için bizi ziyaret etmez. Aksine, onu korumak için gelir. Onun var olmayanı gösteren hayalleri sayesinde basınç altındaki ruh gerilimleri boşalır.” Bu ve benzeri etkilerle rüya, ruhumuz ve bedenimiz için büyük yararlar sağlar. Bütün rüyaların günlük hayatımız, ümit ve beklentilerimiz ile yakın bir ilgisi vardır. Benliğimizin özlem ve dürtülerini aksettiren, enerji verici reaksiyonlar ve tasarımlardır. Rüyalar aynı zamanda, kişiyi ve iç dünyasını tanımada problemlerin anlamını kavramada önemli bir hizmet görmektedir. Yine psikiyatrik teşhis ve tedavi de, rahatsızlığın niteliği ve derecesi hakkında fikir vermektedir.
Ünlü ruh hekimi Alfred Adler ise, rüyanın geçmişten çok geleceğin planlanmasında yardımcı olma fonksiyonunu üstlendiğini iddia eder. Adler’e göre rüyalar, aynı zamanda kişinin istikbalini kendine emniyet verecek bir hedefe doğru yönelmeye tasarlamaya çalışan bir organizmanın faaliyetidir. Adler, rüyayı geçmiş ile gelecek arasında bir köprü olarak görür. Bu yüzden rüyalardan yararlanmamızda fayda vardır. Özellikle önemli problemlerle karşılaştığımızda, çıkış yolu bulmakta zorlandığımız anlarda gece zihnimizi toplayalım, bedenimizi gevşetelim ve rahat bir şekilde yatalım. Dikkatimizi toplayalım, bütün düşüncelerimizi problemin çözümü üzerine odaklayalım. Rüyamızda, meselenin hallini göreceğimize kendimizi inandıralım.
Ancak rüyaları yorumlarken dikkatli olalım. Peygamberimiz, rüyaları hayra yormamazı tavsiye etmiştir. Böyle yapalım. İşte İmam Nablusi’nin bu klasik eseri, yüzyıllardır insanlara bu hizmeti yapmaktadır. Rüyalardan ışık alalım, rüya ile amel edilmeyeceğini de bilelim.
Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu (Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi)
“Sadık rüya nübüvvetin 46 cüzünden biridir”
Hadisi şerifte, sadık rüya nübüvvetin 46 cüzünden biridir diyor. Yani rüya, bir ilim olarak gösteriliyor. Yusuf suresinde de, Hz. Yusuf A.S.’a rüya te’vili ilminin öğretildiğinden bahsediliyor. Bu rüyanın, sembolik dili ve bunun çözümü, bir tür bilgi ve mesaj iletimi ile alakalı bir yöne sahip. Ve bütün bunlarla birlikte, hala esrarını koruyan bir psikolojik ruhun derinlikleriyle alakalı, böyle bir yumaklar bütünü halinde bilinmeyene yakın bir olay olarak değerlendiriyoruz.
Ama tabiriyle alakalı olarak Kur’an-ı Kerim’de böyle bir kapı açılmıştır. Bununla alakalı, kitaplar yazılmıştır. Ve sadık rüyaların doğru çıktığı vakidir. Ama şeytani rüyalar daha çoktur. Ancak bütün bunlarla birlikte, rüya ile amel edilmeyeceğini söyleyerek, rüyayı bırak rü’yete bak, gözünün önüne bak, gördüğüne bak tavsiyesiyle insanın rüyaya bakarak değil gözünün önüne bakarak yaşaması gerektiği kanaatindeyiz.
Ama böyle bir rüya tabiri kitabı da, insanın kendi içerisinde yaşattığı, kendi aleminde yaşattığı majik yöne bir doyum getirebilir düşüncesindeyiz. İnsanın içinde her zaman bilinmeye yönelik bir iştiyak var. Sosyolojik olarak, o iştiyakları tatmin açısından, bu kitaplara ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.RNEK RÜYALAR
Hz. Yusuf’un rüyası
Yusuf Peygamber daha çocukken bir rüya görmüş ve rüyasının yorumunu babasına sormuştur. Babası Yakup Peygamber ise Hz. Yusuf’un rüyasıyla ilgili yorum yapmış ve onu güzel haberlerle müjdelemiştir. Ancak bununla birlikte rüyasını diğer kardeşlerine anlatmaması konusunda kendisini uyarmıştır. Bu olay Kur’an’da şu şekilde geçer:
Hani Yusuf babasına: “Babacığım, gerçekten ben (rüyamda) onbir yıldız, güneşi ve ayı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm” demişti. (Babası) Demişti ki: “Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır. Böylece Rabbin seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak’a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Yusuf Suresi, 4-6)
Yusuf Peygamber babasına rüyasını anlattığında babasının rüyasını kardeşlerine anlatmaması konusunda onu uyarmasının sebebi, kardeşlerinin güven vermeyen tavrıydı. Yakup Peygamber ilim sahibi, ferasetli bir insan olduğu için oğullarının fitne çıkarmaya müsait olan karakterlerinin ve kıskanç yapılarının farkındaydı. Onları çok iyi tanıdığı için Hz. Yusuf’a tuzak kurabileceklerini de tahmin etmekteydi. Bu nedenle Hz. Yakup şeytanın düşmanlığına dikkat çekmiş, Hz. Yusuf’a temkinli olmasını öğütlemiştir.
Ezan, rüya ile emredildi
Zamanla İslam’ın tüm emirleri ortaya çıkmıştı. Namaz, oruç, zekat farz kılınmış, helaller ve haramlar belirlenmisti. Fakat müslümanların namaza nasıl çağrılacagi konusu belli değildi. Sonra Abdullah İbn Zeyd, bir rüya gördü ve bu rüyayı Peygamber (S.A.V.) ‘e anlattı: “Üstünde iki parça kumaştan yeşil elbiseli bir adam yanımdan geçti, elinde bir çan vardı. Ben ‘Ey Allah’ın kulu, o çanı bana satar mısın?’ dedim.Ne yapacağımı sordu. ‘Onunla insanları namaza çağıracağım’ dedim. ‘Sana ondan daha güzel bir yol göstereyim.’ dedi. ‘Allahü Ekber demelisin’ Bunu dört defa tekrarladı. Sonra da ikişer defa şehadet kelimelerini okudu” dedi.
Bunun üzerine Peygamber (S.A.V.):
“Bu gördüğün hak bir rüyadır. Bunu sesi güzel olan Bilal’e öğret “ dedi. Bilal artık her sabah ezanı büyük bir sevkle okuyordu. Bilâlin okuduğu ezân, Medine’nin her tarafından duyuldu. Aynı rüyâyı Hz. Ömer de görmüş, fakat Abdullah daha önce haber vermişti.(148) Daha sonra Bilâl, sabah ezânlarına “es-salâtü hayrun minen-nevm” (namaz uykudan hayırlıdır) cümlesini de eklemiştir.
Ezân, şeâir-i İslâmiye’dendir. Vâcib derecesinde kuvvetli bir sünnettir. Yalnız rüyâ ile değil, Rasûlullah (S.AV.)’in sünneti ve daha sonra inen âyetlerle de sâbittir
Hz. İbrahim’in rüyası
Hz. İbrahim de diğer peygamberler gibi her türlü imtihana ve sıkıntılara tabi tutulmuştu. Bu haleti ruhaniye içinde iken bir gün, Allah’tan bir evlat istemiş, eğer kendisine bir erkek evlat verirse onu kurban edeceğini de nezretmişti.Allahu Teala ona kısa zamanda kendisine Hz. İsmail’i lütfetmişti. Aradan bir hayli zaman geçtikten sonra, Allah-u Teala, Hz. İbrahim’e nezrini hatırlatmak üzere rüyasında oğlunu kestiğini yani kurban ettiğini gösterir. Bu rüya üç defa görülmüştür. Hz. İbrahim hemen rüyasını tahakkuk ettirmeye başlamıştı. Kur’an’da bu husus şöyledir:
“(Çocuk) onun yanında koşma çağına erişince (İbrahim ona): “Yavrum, dedi, ben uykuda görüyorum ki, seni kesiyorum: (Düşün) bak, nedersin? (Çocuk): “Babacığım, sana emredileni yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın” dedi. İkisi de böylece (Allah’ın emrine) teslim oldular ve (İbrahim, kurban etmek için) onu anlı üzerine yıktı. Biz ona: “İbrahim” diye seslendik .”Sen rüyayı doğruladın, işte biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız.” (Saffat Suresi 102-105). Allahu Teala onlara kurban kesilmesi için bir koç ikram etmişti.
ABD Başkanı öldürüldüğünü gördü!
Amerika’nın eski cumhurbaşkanlarından Abraham Lincoln, 1865 yılının 14 Nisan gecesi, gördüğü garip bir rüya ile sıçrayarak uyandı. Rüyanın verdiği sıkıntıdan sırıl sıklam terlemişti. Kalktı çamaşır değiştirdi. Bir süre kitap okudu. Tekrar uzandığında, sanki aynı rüya kendisini yatağın içinde bekliyormuş gibi rahatsızlık duydu. Tekrar uykuya dalabilmesi bir kaç saatini aldı. Sabah olduğunda rüyasını eşine ve yakınlarına anlattı. Hatta o gün kabine toplantısında bile bahsetmek lüzumunu hissetti.
Rüyasında, beyaz sarayın hizmetkarları telaşla koşup geliyorlar ve cumhurbaşkanının öldüğünü kendisine haber veriyorlardı. Abraham Lincoln’ün yakınları bunu hayra yorarak ömrünün uzayacağını söylediler. Aynı günün akşamı Lincoln ve karısı dostlarıyla birlikte tiyatroya gittiler.
Kötü rüya Lincoln’ü manen sarsmıştı. Bir ön seziyle olacak hadiseleri hissediyormuşçasına konuşuyor, yakınlarını teskin edici telkinlerine rağmen ruhunu saran karanlıktan sıyrılamıyordu.
Temsilin heyecanlı bir sahnesinde Lincln’ün oturduğu loca kapısı, yavaşça aralandı sahneden akseden ışıkla elindeki tabancası parlayan genç bir adam; içerdekilerin hareketlerine fırsat vermeden kurşunları boşalttı.
Amerika’nın 16. Cumhurbaşkanı, beynine dolan kurşunlarla koltuğuna cansız yığılıverdi. Henüz gördüğü rüyanın üzerinden yirmi dört saat bile geçmemişti. Böylece, rüyanın gelecekten haber veren işareti ile bir ülkenin devlet başkanı tarihe karışmış oluyordu.
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu
crazy_31:
...neyleyim KIRMIZI deyince, BEYAZ demeyen yari..
#42285 25-05-2006 00:02 GMT-1 saat
kardeş %80 ini daha sora okusam olur mu ??
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu
whitewolf
Teşkilat-ı Mahsusa
Binbaşı
3678 ileti
Yer: cehennem
İş: Selçuk İnşaat
Kayıt: 08-05-2006 04:36
İş: Selçuk İnşaat
Kayıt: 08-05-2006 04:36
saolasın kardeş evet bende hep merak etmişimdir acaba rüya nasıl görürüz diye güzel paylaşım sağol
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu
Dedem Saltuk Buğra Handan bu yana Türk-İslam ülküsü demişim ona O yüzden ülkücü denilmiş bana Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdam
Biz Bu Vatanı Üç kuruşa Peşkeş Çekecek Bir Neslin Evlatları Değiliz Biz Odasında Kuranı Kerim Var Diye Saygısından Uyuyamayan Osman Gazilerin Mısır Seferinde Çölü Atına Binmeyipte Önümde Muhammed Mustafa (A.S.V.) Yürürken Ben Ata Nasıl Binerim Diyen Yavuz Selimlerin Hocasına Saygısından Önünde Ezilip Büzülen Fatihlerin İhanetle Suçalnıp Sürgün Edilen Fakat Yanında Bir Tek Hazine Malı Götürmeyen Ve Öldüğünde Cenazesine Borçlarından Haciz Konulan Sultan Vahdettinin Evlatlarıyız Yakışmaz Bize Vatan Giderken Bayrak İnerken Ezan Susarken Yaşamak Ey İnsan Titre Ve Kendine Gel!!!
Hedefimiz İLA-Yİ KELİMETULLAH
topraktan gelen gölgeme toprak çekilince
günler bu heyulayıda ergeç silecektir
rahmetle anılmak ebediyet budur ama
sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir
Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına kandık;
Bir uykuya daldık ki: cehennemde uyandık!
Mehmedim,sevinin ,başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin,eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim,elbet bizimdir!
Gün doğmuş ,gün batmış ,ebed bizimdir
Ey Tenperver Nefsim! Sen Kendini Ne Zannediyorsun Ki; Cennet Tabiki Ucuz Değil Cehennem Dahi Lüzumsuz Değil!
---bizki ustasıyız vatan sevmenin---
---yarın elbet elbet bizimdir gün doğmuş gün batmış ebed bizimdir---
---türklük bedenimiz islamiyet ruhumuzdur ruhsuz beden cesettir---
---Şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada ( ses ) islamın sadası olacaktır---
---Allaha Vatana Bayrağa Kurana Ve Silaha yemin olsun Şehitlerim Gazilerim Ve Başbuğum emin olsun---
---İman hem nurdur hem kuvvettir.Evet hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hadisatın tazyikatından kurtulabilir.(bediüzzaman said nursi) ---
bağlantıyı göster (facebook ile) bağlantıyı göster (klasik üye girişi ile) hackerim diyenler alın size kapak olsun
bağlantıyı göster (facebook ile) bağlantıyı göster (klasik üye girişi ile) hackerim diyenlere buda ikinci kapak olsun
Biz Bu Vatanı Üç kuruşa Peşkeş Çekecek Bir Neslin Evlatları Değiliz Biz Odasında Kuranı Kerim Var Diye Saygısından Uyuyamayan Osman Gazilerin Mısır Seferinde Çölü Atına Binmeyipte Önümde Muhammed Mustafa (A.S.V.) Yürürken Ben Ata Nasıl Binerim Diyen Yavuz Selimlerin Hocasına Saygısından Önünde Ezilip Büzülen Fatihlerin İhanetle Suçalnıp Sürgün Edilen Fakat Yanında Bir Tek Hazine Malı Götürmeyen Ve Öldüğünde Cenazesine Borçlarından Haciz Konulan Sultan Vahdettinin Evlatlarıyız Yakışmaz Bize Vatan Giderken Bayrak İnerken Ezan Susarken Yaşamak Ey İnsan Titre Ve Kendine Gel!!!
Hedefimiz İLA-Yİ KELİMETULLAH
topraktan gelen gölgeme toprak çekilince
günler bu heyulayıda ergeç silecektir
rahmetle anılmak ebediyet budur ama
sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir
Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına kandık;
Bir uykuya daldık ki: cehennemde uyandık!
Mehmedim,sevinin ,başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin,eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim,elbet bizimdir!
Gün doğmuş ,gün batmış ,ebed bizimdir
Ey Tenperver Nefsim! Sen Kendini Ne Zannediyorsun Ki; Cennet Tabiki Ucuz Değil Cehennem Dahi Lüzumsuz Değil!
---bizki ustasıyız vatan sevmenin---
---yarın elbet elbet bizimdir gün doğmuş gün batmış ebed bizimdir---
---türklük bedenimiz islamiyet ruhumuzdur ruhsuz beden cesettir---
---Şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada ( ses ) islamın sadası olacaktır---
---Allaha Vatana Bayrağa Kurana Ve Silaha yemin olsun Şehitlerim Gazilerim Ve Başbuğum emin olsun---
---İman hem nurdur hem kuvvettir.Evet hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hadisatın tazyikatından kurtulabilir.(bediüzzaman said nursi) ---
bağlantıyı göster (facebook ile) bağlantıyı göster (klasik üye girişi ile) hackerim diyenler alın size kapak olsun
bağlantıyı göster (facebook ile) bağlantıyı göster (klasik üye girişi ile) hackerim diyenlere buda ikinci kapak olsun