> 1 <
adaletinreisi
Albay
2427 ileti
Yer: komuta merkezi
İş: TeşkilatiEsasiye
Kayıt: 25-06-2006 06:09
İş: TeşkilatiEsasiye
Kayıt: 25-06-2006 06:09
Kırık Link Bildir! #293343 26-03-2008 14:53 GMT-1 saat
ALLAH ile kul arasına kimse giremez!..
Çoğu kimseler bu sözle, tasavvuf yoluna girenlerin ALLAH ile aralarına ALLAH'ın razı olmadığı kimseleri koyduğunu, bir mürşide bağlanmakla şirk tehlikesine düştüklerini, kendilerinin ise böyle bir tehlikeden uzak olduklarını anlatmaya çalışırlar.
Acaba işin gerçeği böyle mi?
Bu sözün gerçek manası bilinmezse fitne kaçınılmaz olur; zarar verir. Bu zarar imana dokunur, dini zedeler, din kardeşliğini sarsar, kardeşlik ruhunu öldürür.
ALLAH ile kul arasına kimse giremez sözü, niyete göre farklı sonuçlar doğurur. Eğer bu söz:
Ben ALLAH'a kullukta önümde kimseyi istemem, peygamber, kitap, alim, mürşit tanımam, istediğim gibi kulluk yaparım, keyfimce ibadet ederim.
Anlamında söyleniyorsa insanı dinden çıkarır. Daha doğrusu böyle düşünen kimse küfür, isyan ve gaflet içinde kalmış demektir. Eğer bu söz:
Ben ALLAH'a giden yolda ALLAH'ın peygamberi ve kitabı ile yetinirim, onlar ne diyorsa onu yaparım, başka kimseyi kabul etmem, alimlere bakmam, velilere bağlanmam, mezhepler beni ilgilendirmez, dini kendi anladığım gibi yaşarım
Anlamında söylenmişse, söyleyen sorumludur. Bu kişi inanç esaslarını zorlamış, kendini tehlikeli bir sona doğru sürüklüyor demektir. Çünkü arada alimler olmadan kendi başına dinin öğrenilmesi, anlaşılması ve yaşanması nasıl mümkün olacak!?
Oysa Kur'an ve Sünnet, hak yolda birlik (cemaat) olmayı, bu beraberliğin başındaki imama itaat etmeyi, topluca ALLAH'ın ipine sarılmayı, hep birlikte tövbe etmeyi, bilmediklerimizi alimlere sormayı, takva ve iyilikte yardımlaşmayı, bunun için ALLAH'ın sadık kulları ile beraber olmayı açıkça emretmektedir.
Dinin hükmü bu iken, bir mümin hangi delil ve mantıkla, 'Bana bunlar gerekmez' diyebilir? Dese bile bunun ALLAH katında ne kıymeti olabilir? Eğer bu söz:
ALLAH benim her hâlimi görüyor, biliyor, sözümü işitiyor, niyazımı dinliyor. Ben namazda, secdede, zikirde, duada ve tövbede kalbimi Rabbime bağlıyorum. Onun için gönlüme kimseyi koyamam, kimseden bir şey bekleyemem. Benim korkum, sevgim, niyetim, hedefim sadece ALLAH'tır.
Anlamında söyleniyorsa ne güzel. İşin doğrusu da budur, böyle olması lazımdır.
Zaten bütün peygamberler kalbi dünyadan çekip bu şekilde ALLAH'a bağlamak için gelmişlerdir. Onlara vâris olan alimlerin ve kamil mürşitlerin işi de budur. Buna ALLAH adamı olmak denir.
Ama ne var ki, kalbin bütün varlıklardan çekilip sadece Yüce ALLAH'a bağlanması kolayca elde edilecek bir nimet değildir. Bu tam bir hürriyet hâlidir. Arifler o hâli elde etmek için nefisleri ile bir ömür mücadele vermekte ve ALLAH ile aralarına giren engelleri yok etmek için mücadele etmektedirler.
Şu halde ALLAH ile aramızdaki engeller nedir?
ALLAH'a gitmek, ALLAH'a kavuşmak deyince ne anlaşılmalıdır?
Bizi ilgilendiren konu budur.
ALLAH'a gitmek gönül ile olur. ALLAH'a ulaşmak bir hâldir, sevgidir, aşktır. Bu kavuşma dışa doğru değil, içe doğrudur. Kalıp ile değil kalp iledir.
Kalpleriyle manevi engelleri geçenler, nefislerini aşanlar Yüce Mevla'yı bulurlar. Allahu Teala'nın insana şah damarından daha yakın olduğunu anlarlar. Bu buluşma O'nun razı olduğu amelleri yaparak gerçekleşir.
Bu iş insanın nefsi ve keyfine göre değil, Yüce ALLAH'ın çizdiği sınırlara göre olur. Bu sınırlara din denir.
Bizi Yüce ALLAH'a götürecek tek din İslam'dır. İslam, Kur'an ve Sünnetin çizdiği yoldur. Kur'an, Yüce Rabbine kavuşmak isteyenlere yolu şöyle tarif eder:
Kim Rabbine kavuşmak istiyorsa salih amel yapsın ve Rabbine ibadetinde hiç kimseyi ortak etmesin.
Demek ki Yüce ALLAH'a gitmek için iman, ihlas ve salih amel lazımdır. ALLAH'a giden yola uyanık kalple varılır, sevgi ile engeller aşılır, ihlasla hedef bulunur. Bu yolun başı ve sonu edepten ibarettir.
Bu yolun en büyük engeli nefis, en azılı düşmanı şeytan, en sarp yokuşu dünyadır. Nefis edeple süslenmeden, şeytan sindirilmeden, dünya sevgisi kalpten silinmeden Yüce ALLAH'a gidilemez.
Buna manevi terbiye ve arınma denir. Kendisini aşamayan insan, varlığın sahibine ulaşamaz. Bir arif şöyle diyor:
ALLAH'a giden yol iki adımdır:
Birinci adımda nefsine bas...
İkinci adımda Rabbine kavuşursun.
KAYNAKLARIYLA TASAVVUF
DR. DİLAVER SELVİ
SEMERKAND
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu
Devlet-i Ebed Müddet
#294171 01-04-2008 14:05 GMT-1 saat
İyide kim bu alim ve kamil kişiler. Biz nerden bileceğiz Allah ın adamı olduğunu. Ya yanlış kişinin peşine takıldıysak. Yarın hesap günü cenabı Allah demezmi bize "Kulum ben sana akıl fikir verdim, niye aklını fikrini kullanmadın" Dönüp geriye baktığımızda birilerinin peşine takılanlar bugünki islam ülkelerinin geri kalmışlığından, ezilmesinden, hemen bütün islam ülkelerinde kan ve gözyaşı akmasından sorumlu değillermi.
Günümüzde dahi bu alim kişi dediklerimizden bazıları Amarika larda ülkemiz aleyhine çalışmıyorlarmı? Veya amerika yeri geldikçe onları ülkemize karşı kullanmıyormu? Yahutda ileride kullanmak üzere tutmuyormu?
Eğer biz gerçekten Allah a ulaşmak istiyorsak tüm müslümanların var gücüyle çalışması, bilimle uğraşması çağdaş medeniyetin en üst seviyesinde olması, açlığın, yoksulluğun, savaşın olmadığı bir dünya yaratmaları lazımdır.
Ben böyle biliyorum. Öyle kuru kuruya allah a ulaşılmaz.
Günümüzde dahi bu alim kişi dediklerimizden bazıları Amarika larda ülkemiz aleyhine çalışmıyorlarmı? Veya amerika yeri geldikçe onları ülkemize karşı kullanmıyormu? Yahutda ileride kullanmak üzere tutmuyormu?
Eğer biz gerçekten Allah a ulaşmak istiyorsak tüm müslümanların var gücüyle çalışması, bilimle uğraşması çağdaş medeniyetin en üst seviyesinde olması, açlığın, yoksulluğun, savaşın olmadığı bir dünya yaratmaları lazımdır.
Ben böyle biliyorum. Öyle kuru kuruya allah a ulaşılmaz.
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu
Allah razı olsun konuyu paylaşan kardeşimden..
benim bu mes'ele hakkında söylemek istediğim bir husus var; acısını taa içimde yaşadıgım bir husus.. paylaşayım;
benim camiam ilahiyat camiası.. dolayısıyla kendi arkadaşlarımız arasında olsun, kaldıgımız yurtlarda olsun, gittiğimiz her yerde bizi öncelikle ilahiyatçılığımızla muameleye tabii tutuyorlar.. dolayısıyla bazı soru tipleriyle çok karşılaşıyorum:
- Allah geçmiş günahları tövbe edersek kabul eder mi..
- yatsı namazını kılacağım ama saat geç oldu çok da yoruldum. sadece farzı ve vitir namazını kılsam olur mu..
- şu duayı okurken hata yaptım, ama o esnada düzelttim. acaba tekrardan mı okusam vs..
bunlar daha bugün muhatab oldugum sorular..
buradan yola çıkarak benim diyeceğim o ki; bu tarz sualler karşısında vereceğimiz cevabın içerisindeki sözcükleri ve dahi o cümleleri kurarkenki ses tonumuza da çok fazla dikkat etmeli; bu noktada oldukça hassas olmalıyız.. eger karşımızdaki; dine ısındırılmak istediğimiz kimseyse bunlara takılmaması gerektiğini; hakkıyla ve samimiyetle tövbe edenlerin annelerinden doğdukları gibi temiz olabileceklerini söylemeliyiz.. bize unutturulan ve daha çok kahhar sıfatlarıyla hatırlatılan Allah Azze ve Cellenin de merhamet ve cemil sıfatlarından bahsetmeliyiz.. eger ki o kişiye "şunun günahı şu kadar yıl ateşte yanmaktır" şeklinde avamâne cevaplar verirsek; bence o kul ile Allah arasına cup diye düşeriz ve de Allah da bize "sen ne diye benim işime karışıyorsun, (hâşâ) Allahlığa mı soyundun diye hesap soracaktır..
Hz Vahşi ve Hz Ömer (RA) ne güzel örnek bu konuda.. değil mi..
benim bu mes'ele hakkında söylemek istediğim bir husus var; acısını taa içimde yaşadıgım bir husus.. paylaşayım;
benim camiam ilahiyat camiası.. dolayısıyla kendi arkadaşlarımız arasında olsun, kaldıgımız yurtlarda olsun, gittiğimiz her yerde bizi öncelikle ilahiyatçılığımızla muameleye tabii tutuyorlar.. dolayısıyla bazı soru tipleriyle çok karşılaşıyorum:
- Allah geçmiş günahları tövbe edersek kabul eder mi..
- yatsı namazını kılacağım ama saat geç oldu çok da yoruldum. sadece farzı ve vitir namazını kılsam olur mu..
- şu duayı okurken hata yaptım, ama o esnada düzelttim. acaba tekrardan mı okusam vs..
bunlar daha bugün muhatab oldugum sorular..
buradan yola çıkarak benim diyeceğim o ki; bu tarz sualler karşısında vereceğimiz cevabın içerisindeki sözcükleri ve dahi o cümleleri kurarkenki ses tonumuza da çok fazla dikkat etmeli; bu noktada oldukça hassas olmalıyız.. eger karşımızdaki; dine ısındırılmak istediğimiz kimseyse bunlara takılmaması gerektiğini; hakkıyla ve samimiyetle tövbe edenlerin annelerinden doğdukları gibi temiz olabileceklerini söylemeliyiz.. bize unutturulan ve daha çok kahhar sıfatlarıyla hatırlatılan Allah Azze ve Cellenin de merhamet ve cemil sıfatlarından bahsetmeliyiz.. eger ki o kişiye "şunun günahı şu kadar yıl ateşte yanmaktır" şeklinde avamâne cevaplar verirsek; bence o kul ile Allah arasına cup diye düşeriz ve de Allah da bize "sen ne diye benim işime karışıyorsun, (hâşâ) Allahlığa mı soyundun diye hesap soracaktır..
Hz Vahşi ve Hz Ömer (RA) ne güzel örnek bu konuda.. değil mi..
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu
yaşamın kıyısında yüzmeye çalışırken;
ölümün ortasında boğulurken buldum kendimi..
ölümün ortasında boğulurken buldum kendimi..