Gerçekten öyle değil midir; insanın "canı" çıkar, ölür ve bir süre sonra unutulur gider.. Ama "ad" çıkmışsa; dilden dile, nesilden nesile anlatılır!.. Kimbilir, belki de bu yüzden söylenmiştir; "Adı çıkmış dokuza, inmez sekize" diye!..
HASAN KARAKAYA'nın yazısı...
Tuncay Özkan... Adı çıkmış dokuza, inmez sekize!
Bilirsiniz... Adamın adı çıkacağına, canı çıksın diye bir söz vardır...
Gerçekten öyle değil midir; insanın canı çıkar, ölür ve bir süre sonra unutulur gider.. Ama adı çıkmışsa; dilden dile, nesilden nesile anlatılır!.. Kimbilir, belki de bu yüzden söylenmiştir; Adı çıkmış dokuza, inmez sekize diye!..
İşte, vakt-i zamanında bir kayıkçının da böyle adı çıkmış!.. Hem de, adı çıkmış dokuza, inmez sekize cinsinden bir çıkış!..
Efendim, hikâye şu:
Boğaz Köprüsü yapılmadan önce, bir kayıkçı varmış... Hemen herkesi karşıdan karşıya geçirirmiş...
Kayık da, iki kişilikmiş!..
Yani; bir yolcu, bir de kendisi binebiliyormuş!
Bu yüzden de, dedikodular sarmış ortalığı...
Kayığa binen/inen her kadının kayıkçı ile aşna-fişne yaptığı söylenir, dururmuş.
Bir gün, bir kadın; söylentileri bile bile, biraz da mecburiyetten binmiş kayığa...
Kayıkçı, bir yandan küreklere asılıyor, bir yandan da, sürekli derler diyormuş...
Derler!.. Derler!.. Derler!
Kadın dayanamamış, patlamış;
Ne derler be adam?
Kayıkçı, hınzırca gülmüş;
Sana hiçbir şey yapmadığım halde, yaptı derler!.. Sen bu kayığa bindin ya; hiçbir şey yapmasan bile yaptı derler!
30 MİLYON DOLARA SATILAN MİSYON!
Ne yalan söyleyeyim;
Hem Ulusalcı, hem Atatürkçü ve hem de Çağdaş geçinen Tuncay Özkanın; başında bulunduğu Kanaltürkü, toplam 30 Milyon Dolar karşılığında, hem de muhafazakâr görüşlü bir işadamına satması üzerine, bu fıkra geliverdi aklıma!..
Malûm;
Biz Kaç Kişiyiz diyerek ulusalcı kitlelere gaz vermesi, laikçi azınlık tarafından düzenlenen Cumhuriyete sahip çıkma kılıflı mitinglerde boy göstermesi ve parti kurma çabaları yüzünden epey tartışılmıştı Tuncay Özkan...
Başında bulunduğu Kanaltürk; malûm mitingleri naklen yayınlıyor, AK Partiye de hemen her gün ve her saat zehir-zemberek ifadelerle saldırıyordu!..
En sonunda, Akın İpek adlı bir patron çıktı ortaya ve bastırdı 30 Milyon Doları, susturdu Tuncay Özkanı!..
İşte bu operasyon üzerine, gerek ulusalcı fanatiklerden, gerek medyadan yoğun eleştiriler geldi Tuncay Özkana.
Dediler ki;
Aylardır Biz kaç kişiyiz diye başlayıp, ardından mitinglere varan laiklik çabaları, ulusalcılık çıkışları, muhalif bir mecra olma çabasından vazgeçmenin bedeli 30 milyon dolarmış demek ki.
Tuncay Özkan fanatikleri ise;
www.bizkackisiyiz.com internet sitesini adeta mesaj bombardımanına tuttular.
Kimi 30 Milyon Dolara satıldık ey halkım! dedi, kimi de kandırıldık ey halkım! diye feveran etti!..
Ama, ortak tepki şuydu:
Sen de mi Brütüs?
CHPlilerin tepkisi ise farklıydı... Meselâ, CHP Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan diyordu ki;
Tuncay Özkan, üstlendiğini iddia ettiği misyona göre hareket etmeliydi. Her şey ticaret demek değil.
Bugüne kadar kendilerini davaya adadıklarını söyleyenlerin bu satışta da dikkatli olmaları gerekiyordu. Doğru olmadı.
O misyonun gereği bu değildi. Sadece ekonomik kaygılarla dava ve misyondan vazgeçilemez. Kanaltürk kapanabilir, kanal iflas da edebilir, zarar da eder; o zaman kimse Özkanı suçlamaz. Ancak bu şekilde kanalın satışını doğru bulmuyorum.
Özellikle toplumsal sorumluluğu olan insanlar, ticari kaygılar ile hareket edemezler.
YENİ BİR KANAL YOLDA
İşte bu eleştiri ve suçlamalara, dün Uşakın Banaz ilçesinden cevap vermiş Tuncay Özkan...
Özkan, Atatürkçü Düşünce Derneği Banaz Şubesinin davetlisi olarak gittiği Uşakın Banaz ilçesinde, Esnaf Odası Toplantı Salonunda konuşmuş ve demiş ki:Maliye Bakanlığı müfettişleri, Kanaltürkü didik didik incelediler!.. 6 kez mali soruşturma geçirdim ama hiç bir şey bulamadılar.
En sonunda biriken vergi, SSK borçları nedeniyle kanalı satmak zorunda kaldım.
Satmadan önce büyük medya kuruluşlarına gidip, bedava onlara vermeyi teklif ettim ama kimse kabul etmedi. Bir televizyon ayda 1.5 milyon dolara dönüyor!..
Danıştayın yayının durdurulmasına ilişkin kararından bir gün önce satış işlemini gerçekleştirdik...
Anlı şanlı bir sürü iş adamı var, onlara (bedava vereyim) dedim, kimse almadı, yapacak başka bir şey de kalmadı.
Buraya kadar olanları az-çok biliyorsunuz...
Tuncay Özkanın yeni bir TV kanalı açmayı düşündüğünü de biliyorsunuz...
Bunu, dün Banazda açıkça söylemiş zaten.
Yeni kanalla ilgili çalışmalar sürüyor... Bir hafta içerisinde ekranda olacağız... Kanalın ismi belli, ancak Patent Kuruluna başvurduğumuz için bugün açıklayamıyorum. Yarın açıklayacağım.
İşte, tam da bu noktada, kayıkçının hikâyesi geldi aklıma.
Derler!.. Derler!.. Derler!
Ne derler?..
Derler ki;
Tuncay Özkan, uyanık adam... Yine bir televizyon kanalı açar, kitleleri gaza getirmek için yine her yolu dener ve biraz palazlandırdıktan sonra, yine satışa çıkarır kanalını!..
İyi bir para kazandıktan sonra, bir kanal daha alır, bir süre sonra onu da satışa çıkarır!..
Açar-satar, açar-satar derken, tam köşe olur!
MİSYON ADAMI MI, KOMİSYON ADAMI MI?
Peki, Tuncay Özkan bunları yapar mı?..
Yani, bir misyon adamı değildir de, komisyon adamı mıdır?.. Daha açık ifadesiyle misyon pazarlayan bir komisyon adamı mıdır?..
Pek tanımam kendisini!..
Ama, ateş olmayan yerden duman tütmez sözünü de pek yabana atmam!..
Ve ayrıca, şu atalar sözü de bir gerçek:
Adı çıkmış dokuza, inmez sekize!
Biliyorsunuz ve görüyorsunuz;
Birçok ulusalcı gibi, Tuncay Özkanın da bu işlerden milyonlarca dolarlık rant sağladığına dair kuvvetli söylentiler var!..
Yani, dâvâ falan hak getire!..
Herkes cebini doldurmakla meşgul!..
Maalesef, Tuncay için de böyle diyorlar!..
İnsanların çoğu böyle düşünüyor ve söylüyorsa, bana lâf düşmez!..
Ne demiş atalarımız;
İnsanın adı çıkacağına, canı çıksın!
Tuncayın adı da çıkmış ya dokuza, inmez sekize!..
Öyle olmasa da;
Derler!
Misyon satıcısı komisyoncu derler!..
Orası dağbaşı değil!
Türkiye bir hukuk devleti ise; burada kanunlar ve kurallar geçerlidir... Dolayısıyla; Anayasanın 10. ve 42. maddelerinde yapılan Anayasa değişikliği ile başörtüsüne getirilen serbestliğe bütün üniversiteler, bütün rektörler uymalıdır!.. Uymak zorundadır!..
Diyoruz ama, kime diyoruz?.. Biliyorsunuz; yasalara uymak zorunda olan rektörlerimiz, yasadışı davranmaya ve okul kapılarında kıyafet denetlemesi yaptırmaya devam ettiler... İçişleri Bakanlığı ise 16 Nisan 2008 tarihli 5559 sayılı genelge ile olmaz dedi;
Öğrencilerin kılık ve kıyafetlerinin denetlenmesi görevi özel güvenlik personeline verilemez... Bu kişiler; koruma ve güvenlik dışında bir işte çalıştırılamazlar!
Ancak, bu genelgeye uyulmadığına dair haberler geliyor kulağımıza... Eğer yasalara ve genelgelere uyulmayacaksa; o üniversiteleri dağbaşı, rektörleri de eşkıya ilân edelim ve kendileriyle ona göre mücadele edelim!..
Öyle ya; hiç kimsenin Ben kanunları takmıyorum deme keyfi ve lüksü yoktur!..
Vakit