Sana sessizliği ben buldum diyorum yeniden
o usul ikindide, adın yakılınca
kömürleşince
büyük altın alevinde on dokuz yılının.
Sevgim alacakaranlığın bağlarını çözdü
yalnız senin fısıltına vermek için kendini,
beyaz odun alevinin o cam fısıltısına.
Anıların bir iğne batışıdır dudaklarıma,
hayatının masallarını kurdum bugün
bir elmanın ince kabuğunda.
Bu ara hep tedirginim,
bir pencerenin açılışını bekliyorum şimdi
arkandan gideyim
ya da parçalanayım diye üzgün kaldırımlarda.
Ama öylesine bir ses gelir ki dağlardan
acıdır uyumak, anmak ölümdür seni.
Gel, rüzgâra anlatalım öpüşlerimizi;
düşün: alacakaranlık bizi anlıyor,
sarı fısıltısından gözlerinin
biliyor nasıl hoşlandığımı,
kollarının beyaz suyundan.
Açmamış çiçeklere söyleyelim şarkımızı,
ayı gözetlemeyen çocuklara.
Birbirimize bakmadan söyleyelim.
Yalancıdır onlar, şu kuşlar, saçaklar.
Birbirimizi sevmiyoruz artık, sevmemiştik de.
Tutkuyla geldik, tutkuyla gidiyoruz.
Alacakaranlığın sesindeyiz artık,
çılgınlığın yüreğinde.
Gel, rüzgâra anlatalım öpüşlerimizi,
şarkımızın acı yüklerine.
Aşk ne ateştir, ne de mermer.
Aşk bana duyduğun acımadır senin,
benim sana.
Efrain HUERTA
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu
No one will love you the way I do;
No one will love you;
Love you like I do; It will never be the same