> 1 <
Kırık Link Bildir! #309665 14-07-2008 09:35 GMT-1 saat
İşte böyle köklerinden beslenen, güzelliklerle süslenen ağaçların bulunduğu bir orman varmış. Ormandaki ağaçlar, sabahları kuşların cıvıltısıyla uyanır, mutluluğa boyanırmış. Öğleye doğru rüzgârın türküsü başlar, bütün ağaçlar öteleri düşlermiş. Akşam olunca, sıra ağaçlara gelirmiş. Dallarına konan yüzlerce kuşun uyuması için, koro halinde ninni söylermiş hepsi:
Uyuyun küçük kuşlar,
Büyüyün küçük kuşlar.
Kanadınız uzarsa,
Kolay olur uçuşlar.
Bu ninnilere rüzgâr da eşlik eder, ağaçları beşik gibi sallarmış. Böylece kuşlar kuş uykusuna, ağaçlar düş uykusuna dalarmış.
Böyle bir gecede, Görkemli Çınar da dalmış düş uykusuna. Çınar da çınarmış ha! Ben diyeyim yüz yaşında, siz deyin iki yüz. Bir ucu yerde, bir ucu gökteymiş. Ee bu kadar büyük olunca, düşleri de büyük oluyormuş çınarın. Rüzgârın etkisiyle bir yandan beşik gibi sallanıyor, bir yandan da hayal kuruyormuş:
- Bu ormanın en büyük ağacı olmak artık beni mutlu etmiyor! Dallarım göklere uzanmalı. Yıldızlar, yapraklarım olmalı... Hem bak, yıldızlar göz kırpıp duruyorlar yanlarına gitmem için...
Bütün bunları düşünürken kendinden geçen Görkemli Çınar, farkına varmadan sesli söylemiş düşüncelerini. Bu sözleri duyan kökler dikkat kesilmişler:
- Bizim çınara bir şeyler oluyor ama, Allah sonunu hayır getirsin, demişler.
Görkemli Çınar bir yandan sallanıyor, bir yandan da yıldızları sayıklıyormuş:
- Ah! Şu köklerim olmasa! Gökyüzüne ulaşmam, yıldızlarla buluşmam o kadar kolay olacak ki! Ah şu köklerim olmasa!..
İşin kötüye gittiğini anlayan Asil Kök, konuşmak zorunda kalmış. Biraz endişeli, biraz kırgın bir sesle:
- Ey ulu çınar! Bugüne kadar bizden ne kötülük gördün ki, artık kurtulmak istiyorsun?
Düş uykusundan uyanan Görkemli Çınar, biraz hayret, biraz da şaşkınlıkla:
- Şey... Pek bir kötülük görmedim sizden ama, artık daha da büyümek istiyorum.
-İyi ya, büyü öyleyse, sana engel olan mı var? demiş Asil Kök.
-Elbette, demiş Görkemli Çınar. Büyümeme tek engel sizlersiniz. Sizden kurtulmadan ne gökyüzüne yükselebilir, ne de yıldızlara ulaşabilirim.
İşin sarpa sardığını anlayan Asil Kök, devam etmiş:
- Ey ulu çınar! Unutma ki büyüklük sadece boyda posta değildir.
Bir gönülü yıktın ise,
Bu kıldığın namaz değil.
Yetmiş iki millet dahi ,
Elin, yüzün yumaz değil.
Sen bu ormanın, belki de bu ülkenin en büyük ağacısın, fakat bu sözlerinle bizi kırıyorsun! Biraz ayıp olmuyor mu?
Görkemli Çınar, ağzına gelip de bir türlü söyleyemediği şeyi, dile getirme fırsatını bulmuş:
- Hah! Ben de tam onu söyleyecektim. Daha da büyümem için sizi kırmam ve sizin bağlarınızdan kurtulmam gerekiyor...
Bunları söyler söylemez önce sağa, sonra sola yatar gibi eğilmiş. Köklerden çatır çatır sesler gelmiş çığlıklarla beraber.
Asil Kök, kendini biraz toparladıktan sonra acı acı konuşmuş:
-Ey ulu çınar! Bu güne kadar su dedin, yerin yedi kat altından sana su ulaştırdık; gıda dedin, gıdanı bulduk buluşturduk. Gel aklını başına topla! Köksüzlük, en büyük öksüzlüktür. Daha devam edecekmiş ama, çınar sert bir sesle kesmiş sözünü:
-Şimdiye kadar yaptığınız iyilikleri başıma kalkmayın boşuna! Size ihtiyacım yok, diyorum, anlasanıza canım! Aa zorla güzellik olmaz ki!
Konuşmalar devam ederken rüzgâr da hızını iyice artırmış. Çınar, rüzgârdan da destek alarak sağa sola yatıyor, köklerinden çatırtılar yükseliyormuş.
Asil Kök, acılar içinde kıvranarak ve inleyerek seslenmiş:
-Ey ulu çınar! Biz seni seviyoruz. Sana yaptığımız hizmetlerden dolayı da pişman değiliz. Yalnız kendine kötülük yapıyorsun, diye üzülüyoruz. Hem unutma, en zayıf otların bile köke ihtiyacı var, kök...
Görkemli Çınar iyice öfkelenmiş:
-Kök, kök diyorsunuz da başka bir şey demiyorsunuz. Ne kökü be kardeşim! Benim güçlü kuvvetli dallarım, pırıl pırıl yapraklarım yanında, toz toprak içindeki kökün lafı mı olur! Hem unutmayın! Şimdi kök değil, gök zamanıdır. Haydi hoşça kalın...
Bunları söylemesiyle beraber rüzgârın da yardımıyla son bir hamle daha yapmış Görkemli Çınar. Artık gökyüzüne ve yıldızlara ulaşmalıymış. Önce bir çatırtı, sonra bir gümbürtü yankılanmış ormanda... Görkemli Çınar boylu boyunca yatıyormuş yerde...
Kökler canhıraş çığlıklar atmışlar:
-Ulu çınar, ulu çınar!..
Ama Görkemli Çınar'dan ses seda çıkmıyormuş.
Bunun üzerine bütün kökler, asırlık dostlarını kaybetmenin hüznüyle hüngür hüngür ağlamaya başlamışlar. Bu ağıtları, kırk gün kırk gece sürmüş. Gözyaşları sel olmuş, aka aka göl olmuş. Kırk birinci gün köklerin yanına gelen kuşlar pırıl pırıl, taptaze üç filizin boy attığını görmüşler. Bunun üzerine, sevinç cıvıltıları arasında bir şarkı söylemeye başlamışlar:
İşte toprak, işte deniz,
Bırakmalı bir derin iz.
Sabrın soylu kıvamında
Asil kökler verir filiz...
Bu üç filizin şarkısı, asırlarca söylenmiş ormanda ve çınarların yaprağında nağme nağme dalgalanıp ulaşmış günümüze kadar...
İşte bu filizlerden biri köküne bağlı kalanlara, biri büyüklüğü boyda posta aramayanlara, biri de bu masalı okuyanlara...
BESTAMİ YAZGAN
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu