Kırık Link Bildir! #44647 26-05-2006 18:10 GMT-1 saat
Soykırım nedir? Bir milletin dil, din, mezhep ve etnik farklılıklarından dolayı bilinçli bir biçimde yok edilmesi sürecidir. Ve bunun herhangi bir ülkenin hükümeti tarafından isteyerek gerçekleştirilmesi alt koşuldur. Bu çerçevede Birleşmiş Milletler 1948 yılında Soykırım Sözleşmesi imzalamış ve Türkiye'de metne 1950 yılında imza atmıştır.
1071'den sonra Bizans zulmü altındaki Ermeniler Selçuklu'ların müdahalesi ile fiili özgürlüklerine kavuşmuşlardır. Fatih Sultan Mehmet ile birlikte en geniş imtiyazlara sahip olmuşlardır.
Birçok etnik kimliği içerisinde barındıran Osmanlı İmparatorluğu diğer alt kimliklere olduğu gibi Ermeni nüfusuna karşı da son derece özgürlükçü bir anlayış sergilemiştir.
Ermeni patrikhanesi kurulmuş ve hatta kendi nikahlarını yapabilme serbestisi tanınmıştır. Yine o dönemde askerlikten ve vergiden muaftılar. Osmanlı Hariciyesinde üst noktalara kadar yükselmişler ve onlara "Milleti Sadıka" (sadık halk) denilmiştir. Fakat ne olduysa 19 Yüzyılın son çeyreğinde olmuş ve 1878 Osmanlı-Rus savaşının ardından garip isteklerde bulunmaya başlamışlardır.
Özellikle İngiltere, Rusya ve Fransa, Ermeni nüfusunu kışkırtarak ve Doğu Anadolu bölgesini de iştahlarına sunarak iç çatışmaların artmasını istemektedirler. Nitekim suikast, isyan ve köylerin basılarak bireylerin sindirilmesi süreci başlattıkları terör faaliyetlerinin adlandırması olmuştur. İşte böyle bir süreçte savaşmakta olan Osmanlı Devleti bütün barışçıl çabalarına rağmen cephe gerisini de düşünerek 238 Ermeni yöneticisini tutuklamış, derneklerini kapatmıştır. Ancak bu çabalar netice vermediği gibi isyan ve terör faaliyetleri hızlanmıştır.
Osmanlı Yönetimi en doğal hakkını; yani savaşmakta olduğu bir sırada, düşman kuvvetleri lehine mücadele veren bir yapıyı durdurmak hakkını kullanarak 27 Mayıs 1915 Tehcir Kanununu kabul etmiştir. Doğaldır ki bu nakiller sırasında taşkınlık ve karşı koyma girişimleriyle beraber zaman zaman küçük çapta çatışmalar , imkansızlıklar sebebiyle açlık ve soğuktan hayatlarını kaybedenler olmuştur. Ancak 1.500.000 insanın katledildiği iddiası bütünüyle gerçek dışıdır. Aksine bizim on binlerce insanımız Ermenilerin saldırılarına ve vahşetine maruz kalmıştır.
Bu durumu en iyi açıklayan belge ise 1923 yılı Nisan ayında Taşnaksutyun Partisinin Bükreş'e yapılan Konferansına sunulmuş olan rapordur. 1927 yılında kitap haline getirilen bu raporu hazırlayan ise 1918 Temmuz'unda Ermenistan'ın ilk Başbakanı olan Kaçaznuni'dir. Söz konusu kitap Ermenistan'da yasaklanmış ve apar topar kütüphanelerden toplatılmış. Sebebi ise Kaçaznuni'nin işte şu sözleri:
"Biz kayıtsız şartsız Rusya'ya yönelmiş durumdaydık. Çar Hükümetinin bize Ermenistan'ı armağan edeceğinden emindik. Aklımız dumanlanmıştı. Biz kendi isteklerimizi başkalarına mal ederek sorumsuz kişilerin boş sözlerine önem vererek ve kendimize yaptığımız hipnozun etkisiyle gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık. 1915'te Türkiye Ermenileri zorunlu bir tehcire tabi tutuldu. Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır. Sonradan da anlaşıldığı üzere Türkiye Ermeni meselesinin temelli çözümü açısından bu yöntem kesin ve en uygun yöntemdi. Kötü kaderden şikayet etmek ve felaketlerimizin sebebini kendi dışımızda aramak acıklı bir durumdur, bu bizim milli psikolojimizin karakteristik bir özelliğidir. Ve Taşnaksutyun Partisi de bundan kaçamamıştır." (Taşnak Partisinin Yapacağı Bir Şey Yok / Kaynak Yayınları)
İşte bu bariz gerçekleri çarpıtarak bugün dünyanın 20'yi aşkın ülkesinde anıtlar diken, 20 binin üzerindeki iftira kaynağını dağıtmaya çalışan, 4 T dedikleri senaryo ile ( Tanıtma-Tanınma-Tazminat-Toprak) Türkiye aleyhine politikayı devlet politikası kabul eden Ermeni yetkililer tarihin bir çok döneminde olduğu gibi bugünde yanlış politikalar sergilemektedirler.
Öyle ki ekonomik parametreleri dibe vurmuşken, Karabağ sorununu çözmek istememeleri de garip bir çelişkidir. Çünkü bölge güvenliğinin olmamasından ötürü dış yatırımlar neredeyse durma noktasındadır. Ama sanki Azerbaycan topraklarının % 20'sini işgal eden başkasıymış gibi tüm dünyaya barış elçiliği adı altında girerek, meclisleri ve hatta hükümetleri yönlendirir duruma gelmişlerdir. Türkiye ise bu sahte soykırım iddialarına çok az sayıda kaynak eserle antitez politikası uygulamıştır. Bizim yaklaşımımız barış ve gerçeklerden yanadır. Fakat bu önemli belge tüm dünyaya hemen dağıtılmaya başlanmalıdır. Gerçekleri tüm dünya bilmelidir. Yeri gelmişken bu eseri bularak algılamamıza sunan herkese teşekkür ediyorum
alıntıdır