> 1 <
Kırık Link Bildir! #314311 01-08-2008 11:39 GMT-1 saat
1945 yılının bir sonbahar günü, New York'un kalabalık, soluk renkli caddelerinden biriydi. Öylesine yürüyordum, sebebi önemli değildi. Yürürken insanları izliyordum. Onların yürüşünü... Hanımefendiler ve Beyefendiler... görünüşleri pürüzsüz bir kibarlık ve zarafeti yansıtıyordu. Kime baksanız aynı renkleri ve aynı inceliği görüyordunuz. Konuşuyorlardı kendi aralarında ancak ne dedikleri anlaşılmıyordu. Caddeye kulak verdiğinizde ilk duyduğunuz otomobillerin gürültüsüydü. Onlar da hep benzer renklerde, şehrin suretiyle bütünlük gösteriyorlardı. Gözüm karşı kaldırımdaki İtalyan kafesine takılmıştı. Hemen önünde ince bıyıklı, beyaz askılı gömlekli, orta yaşlarda bir adam; yanındaki genç delikanlının omzundan tutmuş birşeyler anlatıyordu. Konuşma kısa sürdü ve delikanlı, kafenin yan sokağına doğru yürüyüp, gözden kayboldu... Suratımı kafenin sahibine çevirdiğim sırada sağ omzuma biri çarptı ve dengemi kaybettim. Kendimi toparlayıp, başımı kaldırdığımda, 2 tane siyah takım elbiseli adamın yanımdan geçtiğini ve karşıdan karşıya geçmek için otomobillerin durmasını beklediklerini gördüm. Sokakta hayat devam ediyordu ama ben olduğum yerde onları izliyordum. Gri renkli bir araç yol vermek için durdu ve iki adam, diğer yayalarla beraber karşıya geçtiler. Herşey bir anda oldu. Adamlardan biri hala kafenin önünde duran, orta yaşlardaki adamın önünde durup, onunla birşeyler konuşmaya başladı. Diğeri ise kenardan onları izliyordu. Orta yaşlı adamın hal ve hareketlerindeki telaş ve panik, gözle görülür biçimde seziliyordu. Yanda duran takım elbiseli adam, elini iç cebine attı. Orta yaşlı adam ile konuşan ise eliyle yanındaki arkadaşını gösterdi. Tam o sırada 2 el silah sesi duyuldu! Kafenin önünde duran adamın askılı beyaz gömleğinin göğüs kısmı, tamamen kana bulanmıştı. Yanda duran takım elbiseli adam, meğerse ceketinin iç cebinden silah çıkarmıştı! Bu iki karanlık adam, hemen olay yerinden uzaklaştılar. Çevrede insanlar koşuşuyordu. Bende ayaklarımın geri geri gittiğini farkettim ve bir an evvel uzaklaşmak için olabildiğince gücümle koşmaya başladım. O yıllarda New York, böyle sahnelerle sıklıkla karşılaşıyordu! Mafya, şehri bir yapboz tablosu gibi parçalara bölmüş, itaat etmeyenleri, fazla ön plana çıkanları, halkı kendisine karşı örgütleyenleri affetmiyordu...
Mario Puzo'nun eseri
Mario Puzo'nun romanından, ilk olarak 1972 yılında beyaz perdeye aktarılan, The Godfather'ın gördüğü muhteşem ilgi üzerine ikinci filmin çekimlerine başlandı. The Godfather Part Two'nun 1974 yılında vizyona girmesiyle, belirli bir kalitenin üzerinde kalınabileceğini gösteren yapımcılar, 3. film için 1990'a kadar beklediler. Bu tür seri halinde hazırlanan filmlerde genellikle karşılaştığımız, kalitenin gitgide düşmesi, The Godfather Part Three'de söz konusu olmadı. Kimileri için ilk film bir efsaneyken bazıları için ise ikinci filmin yeri başkaydı. Serinin son filminin ise bu iki başarılı filmin ardından, göze batacak herhangi bir zayıf noktası yoktu. Yapımcılar kaliteyi öylesine güzel yakalamışlardı ki, çıtayı hiç bir filmde belli bir noktadan aşağıya düşürmediler.
Bu harika serinin takdire şayan kadrosunu bir araya getirmek kuşkusuz çok zor oldu. Seride Robert De Niro'dan Marlon Brando'ya, Alpacino'dan Andy Garcia'ya, Robert Duvall'dan James Caan'a kadar... birbirinden başarılı oyuncular rol almıştı. Tabi unutulmaması gereken bir diğer isim de, yönetmen Francis Ford Coppola'ydı. Bu ekip öyle bir alternatif gerçeklik yarattı ki, etkisi günümüzde bile halen sürüyor...
The Godfather'ın oyun olarak yapılacağı açıklandığından neredeyse 4 sene geçti! Bu süre zarfının ilk zamanları oyunseverler için çok sancılı geçti. Zira yapımcılar konuyla ilgili ne bilgi ne de materyal veriyorlardı. Buna karşın son 6 ay, oyunla ilgili bilgiler, videolar, ekran görüntüleri ayyuka çıktı. Yapımcı EA Pacific 30'a yakın video ve sayısız ekran görüntüsü yayınlayarak, oyuna karşıyı ilgiyi hep canlı tutmayı bildi.
Oyunun Ekran Görüntüleri:
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu
Eski nick: 07mert