> 1 <
SabahGüneşi
»» -(¯ `v´ ¯ )-»»
Cezalı
392 ileti
Yer: mekke
İş: www.yeniklasor.com
Kayıt: 31-07-2009 11:40
İş: www.yeniklasor.com
Kayıt: 31-07-2009 11:40
Kırık Link Bildir! #336459 31-07-2009 18:25 GMT-1 saat
"Böyle küçük taşlar atın bari! Büyük taşlarla beni topal etmeyin. Attığınız taşlardan ayağım yaralanırsa oturarak namaz kılmak zorunda kalırım."
Nihayet bir taş, onu adamakıllı yaraladı. Canı yandı, gönlü alt üst oldu. O taşlar yüzünden daralan gönlünden öyle kanlar aktı ki, taşın gönlü bile onun derdinden kan kesildi. Behlül çocuklardan kurtulmak için perişan bir halde topallayarak Basra'ya gitti. Geceleyin Basra'ya ulaştı. Uyumak için bir yere gitti. Fakat orada biri öldürülmüş, kanlara, topraklara bulanmış, yatıyordu. Bunu farketmedi, adamın yanına yattı, uyudu. Uykuda bütün elbisesi kanlara battı.
Ertesi gün insanlar gelip, ölü adamla elbisesi kanIara bulanmış Behlül'ü görünce bu işi Behlül'ün yaptığına hükmettiler.
Ona,
"A köpek! Nerelisin sen, nereden geldin? Seni tanımıyoruz" dedi.
Behlül,
"Bağdatlıyım. Oradan kalkıp buraya geldim. Bu adamın yanında yattım, dinlendim. Fakat onun öldürülmüş olduğunu ancak tan yeri atıp alem ışıyınca farkettim" dedi.
Behlül'e,
"Bağdat'tan kalktın, kan dökmek için ta Basra'ya geldin ha!" dediler.
Ve ellerini kuvvetlice bağlayıp onu merhametsiz zindancıya teslim ettiler. Behlül içinden,
"Ey gönül! Haydi bakalım, şimdi ne yapacaksın? Çocukların taşlarından kaçtın, ama burada kendi kanına girdin. Bağdat'ta o taşlara razı olsaydın Basra'da can korkusuna düşmezdin" diyordu.
Nihayet durumu padişaha haber verdiler ve Behlül'ün öldürülmesi emredildi. Onu tutup darağacına gotürdüler. Zalim cellat, merdiveni dayadı, Behlül'ü çıkardı. Boynuna ipi geçirmek üzereydi ki Behlül, başını goğe kaldırıp, dudaklarını oynatmaya, gizlice bir şeyler söylemeye başladı. Tam bu sırada bir yandan dürüst bir adam fırladı.
"Durun! O suçsuzdur, adamı ben öldürdüm. Benim öldürülmem gerek. Bu kadar ağır bir yükü taşıyamayacağım. Bir boyuna, iki kan fazla!" diye bağırdı.
Her ikisini de padişahın huzuruna götürdüler. Padişahın veziri de oradaydı. işin tuhaf tarafı Basra padişahı, uzun zamandan beri Behlül'ü görmek ıstıyordu. Fakat onu hiç görmemişti.
Vezir, Behlül'ü görünce tanıdı. Çünkü onu önceden görmüş, konuşmuştu. Padişaha dedi ki: .
"Padişahım! Gözünüz aydın! Behlül'ü arıyordudunuz ya, işte size Behlül."
Padişah neşesinden yerinden sıçradı. Başını, yüzünü öptü.Yüzlerce ikramlarda bulunarak yanına oturttu.
Huzurdaki hizmetçiler padişaha, katılle maktülün durumunu, sonrada Behlül'ün hikayesini anlattılar.
Padişah,
"Derhal o adamın kanını dökün!" dedi.
Behlül padişaha,
"Ey padişah! Gönlümün yanışına hürmetin varsa sakın onun kanını dökme! Onun kanını dökersen hiçbir fayda elde edemezsin. Zira o, doğrulukla kalkıp, benim için kendisini feda etti. Benim için canıyla oynadı. Nasıl olur da o adamın kanını dökersin?" dedi.
Bunun üzerine padişah, öldürülen adamın yakınlarını çağırdı ve onlara,
"Diyet istemeniz gerek! Dilerseniz onu öldürebilirsiniz, ama bu iyi olmaz. Farzedin ki bu işi o yapmadı, ben yaptım. Doğrusu o asidir, ama siz muti olarak telakki edin! Zira ona Behlül şefaat ediyor" dedi.
Nihayet onları altınla razı ediverdiler. Bütün düşmanlarını hoşnut eylediler. Padişah, o adama,
"Nasıl oldu da insanların arasından çıkıp, canından geçtin ve korkmadan suçunu söyleyiverdin?" diye sordu.
"Benzerini daha önce hiçbir yerde görmediğim bir ejderha gördüm. Ağzını açmış, ateş püskürtmekteydi. Mermer bile onun korkusundan yarı canlı bir hale gelmişti. Bana, 'Kalk, doğruyu söyle! Yoksa işin bitiktir. Şimdi kanını emer, içine girer, yerleşirim. Ebedi bir azap içinde kalırsın. Bu alemde hiç kimse feryadına yetişemez, dedi. Onun korkusundan yerimden fırlayıp suçumu söyleyip, kurtuldum."
Bunun üzenine padişah, Behlül'e,
Peki ya sen? Darağacına çekileceğin vakit ne söylüyordun?" dedi.
Behlül dedi ki:
"Helak olmak üzere bulunduğumu anladım, candan elimi yudum. Başımı kaldırıp, 'Ya rabbi!' dedim. 'Bu zavallıdan ne istersin? . Bunları başıma üşüştüren sensin. Beni şu anda ağlatıp sızlatarak öldürürlerse kan diyetimi onlardan değil, senden isterim. O bir avuç pejmürde kişiden ne alabilirim ki? Ben ancak seni tanırım, senden başka kimsem yok. İşim gücüm seninle. İçine düştüğüm haller, senin hükmünle olmakta.' Ben bunları gizlice söylerken bu adam kalktı, bağırdı. Ve, beni darağacından indirdiler. Perde ardından böylesi bir iş zuhur etti işte. Uğradığım mihnet, beni önce perişan bir hale soktu, kanlı katil yaptı, ama sonunda bana yüzlerce can vererek lütuflarda bulundu."
Ey oğul! Önünde muradına erişememek, mahrumiyete uğramak bile olsa bu yolda yüzlerce can vererek O'na gitmek gerek.
Fakat sen ağyarı gördükçe bütün hayrın ve şerrin O'ndan geldiğini sanmaktasın...
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu