> 1 <
Kırık Link Bildir! #340476 20-08-2009 21:59 GMT-1 saat
İslâmın beş şartından dördüncüsü, mubârek Ramezân ayında, hergün oruc tutmakdır.
Oruc, hicretden onsekiz ay sonra, Şa'bân ayının onuncu günü, Bedr gazâsından bir
ay evvel farz oldu. Ramezân, yanmak demekdir. Çünki, bu ayda oruc tutan ve tevbe
edenlerin günâhları yanar, yok olur.
(Riyâd-un-nâsıhîn) kitâbında diyor ki: (Buhârî) kitâbında, Ebû Hüreyre
radıyallahü anh diyor ki: Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki,
(Ramezân ayı gelince, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır ve
şeytânlar bağlanır). İmâm-ül-eimme, Muhammed bin İshak bin Huzeyme yazıyor ki,
Selmân-ı Fârisî radıyallahü anh bildirdi ki, Resûlullah sallallahü aleyhi ve
sellem Şa'bân ayının son günü hutbede buyurdu ki: (Ey Müslimânlar! Üzerinize
öyle büyük bir ay gölge vermek üzeredir ki, bu aydaki bir gece [Kadr gecesi],
bin aydan dahâ fâidelidir. Allahü teâlâ, bu ayda, hergün oruc tutulmasını emr
etdi. Bu ayda, geceleri terâvîh nemâzı kılmak da sünnetdir. Bu ayda, Allah için
ufak bir iyilik yapmak, başka aylarda, farz yapmış gibidir. Bu ayda, bir farz
yapmak, başka ayda yetmiş farz yapmak gibidir. Bu ay, sabr ayıdır. Sabr edenin
gideceği yer Cennetdir. Bu ay, iyi geçinmek ayıdır. Bu ayda mü'minlerin rızkı
artar. Bir kimse, bu ayda, bir orucluya iftâr verirse,
günâhları afv olur. Hak teâlâ, onu Cehennem ateşinden âzâd eder. O oruclunun
sevâbı kadar, ona sevâb verilir). Eshâb-ı kirâm, dediler ki: Yâ Resûlallah! Her
birimiz, bir orucluya iftâr verecek, onu doyuracak kadar zengin değiliz. Resûl
aleyhisselâm buyurdu ki: (Bir hurma ile iftâr verene de, yalnız su ile oruc
açdırana da, biraz süt ikrâm edene de, bu sevâb verilecekdir. Bu ay, öyle bir
aydır ki, ilk günleri rahmet, ortası afv ve mağfiret ve sonu Cehennemden âzâd
olmakdır. Bu ayda, emri altında olanların [işçinin, me'mûrun, askerin ve
talebenin] vazîfesini hafîfletenleri [patronları, âmirleri, kumandanları ve
müdîrleri], Allahü teâlâ afv edip, Cehennem ateşinden kurtarır. Bu ayda dört
şeyi çok yapınız! Bunun ikisini Allahü teâlâ çok sever. Bunlar, Kelîme-i şehâdet
söylemek ve istiğfâr etmekdir. İkisini de, zâten her zemân yapmanız lâzımdır.
Bunlar da Allahü teâlâdan Cenneti istemek ve Cehennem ateşinden Ona sığınmakdır.
Bu ayda, bir orucluya su veren bir kimse, kıyâmet gün
ü susuz kalmıyacakdır).
(Sahîh-i Buhârî)deki bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki: (Bir kimse, Ramezân
ayında oruc tutmağı farz bilir, vazîfe bilir ve orucun sevâbını, Allahü teâlâdan
beklerse, geçmiş günâhları afv olur). Demek ki, orucun Allahın emri olduğuna
inanmak ve sevâb beklemek lâzımdır. Günün uzun olmasından ve oruc tutmak güç
olmasından şikâyet etmemek şartdır.Günün uzun olmasını, oruc tutmayanlar
arasında güçlükle oruc tutmasını fırsat ve ganîmet bilmelidir.
Hâfız [ya'nî hadîs âlimi] Abdül' azîm-i Münzirî, (Ettergîb vetterhîb) kitâbında
ve hâfız Ahmed Beyhekî (Sünen) kitâbında, Câbir bin Abdüllahdan radıyallahü
teâlâ anh haber verdikleri bir hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ benim ümmetime,
Ramezân-ı şerîfde beş şey ihsân eder ki, bunları hiçbir Peygambere vermemişdir:
1 Ramezânın birinci gecesi, Allahü teâlâ mü'minlere rahmet eder. Rahmet ile
bakdığı kuluna hiç azâb etmez.
2 İftâr zemânında, oruclunun ağzı kokusu, Allahü teâlâya, her kokudan dahâ
güzel gelir.
3 Melekler, Ramezânın her gece ve gündüzünde, oruc tutanların afv olması için
düâ eder.
4 Allahü teâlâ, oruc tutanlara, âhıretde vermek için, Ramezân-ı şerîfde
Cennetde yer ta'yîn eder.
5 Ramezân-ı şerîfin son günü, oruc tutan mü'minlerin hepsini afv eder)
buyurdu.
İmâm-ı Rabbânî kuddise sirruh, (Mektûbât)ın birinci cild, kırkbeşinci
mektûbunda buyuruyor ki: (Ramezân-ı şerîf ayında yapılan nâfile nemâz, zikr,
sadaka ve bütün nâfile ibâdetlere verilen sevâb, başka aylarda yapılan farzlar
gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu
ayda, bir orucluya iftâr verenin günâhları afv olur. Cehennemden âzâd olur. O
oruclunun sevâbı kadar, ayrıca buna da sevâb verilir. O oruclunun sevâbı hiç
azalmaz. Bu ayda, emri altında bulunanların işlerini hafîfleten, onların ibâdet
etmelerine kolaylık gösteren âmirler de afv olur. Cehennemden âzâd olur.
Resûlullah, bu ayda, esîrleri âzâd eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda
ibâdet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene, bu işleri yapmak nasîb olur. Bu aya
saygısızlık edenin, günâh işleyenin bütün senesi, günâh işlemekle geçer. Bu ayı
fırsat bilmelidir. Elden geldiği kadar ibâdet etmelidir. Allahü teâlânın râzı
olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, âhıreti kazanmak için fı
rsat bilmelidir. Kur'ân-ı kerîm Ramezânda indi. Kadr gecesi, bu aydadır.
Ramezân-ı şerîfde, hurma ile iftâr etmek sünnetdir. İftâr edince, (Zehebezzama'
vebtelletil urûk ve sebe-tel-ecr inşâallahü teâlâ) okumak [sünnet olduğu
(Tebyîn)in Şelbî hâşiyesinde yazılıdır.], terâvîh kılmak ve hatm okumak mühim
sünnetdir).
ORUCUN FARZI ÜÇDÜR:
1- Niyyet etmek, 2- Niyyeti ilk ve son vaktleri arasında yapmak, 3- Fecr-i
sâdık, ya'nî tan yeri ağarmasından, güneşin batmasına kadar olan zemân [ya'nî
şer'î gündüz] içinde, orucu bozan şeylerden sakınmakdır.
SEKİZ DÜRLÜ ORUC VARDIR:
1- Farz oruclar: Farz oruc da, iki kısmdır: Mu'ayyen zemândaki oruc, Ramezân-ı
şerîf orucudur. 2- Mu'ayyen zemânda olmıyan farz oruclar: Kazâ ve keffâret
orucları böyledir. Fekat, keffâret orucları farz-ı amelîdir. Ya'nî, inkâr eden
kâfir olmaz. 3- Vâcib oruclar: Bunlar da, mu'ayyen olur. Belli gün veyâ günler
oruc adamak gibi. 4- Gayr-i mu'ayyen oruclar: Herhangi bir veyâ birkaç gün oruc
adamak gibi. 5- Sünnet olan oruclar: Muharremin dokuzuncu ve onuncu günleri oruc
tutmak gibi. 6- Müstehab oruclar: Her arabî ayın 13., 14. ve 15. ci günleri oruc
tutmak gibi ve yalnız Cum'a günü oruc tutmak gibi ve kurban bayramı arefesinde
oruc tutmak gibi. Yalnız Cum'a günü oruc tutmak mekrûh olur da denildi. Cum'a
günü oruc tutmak isteyenin, perşembe veyâ cumartesi günü de tutması iyi olur.
Çünki, sünnet veyâ mekrûh denilen bir işi yapmamak lâzımdır. 7- Harâm oruclar:
Fıtr bayramının birinci günü ve kurban bayramının her dört günü oruc tutmak
harâmdır. 8- Mekrûh oruclar: Muharremin yalnız
onuncu günü oruc tutmak ve yalnız cumartesi günleri oruc tutmak ve Nevruz ve
Mihrican günleri oruc tutmak ve bütün sene, hergün oruc tutmak ve konuşmamak
şartı ile oruc tutmak mekrûhdur.
(Merâkıl-felâh)daki hadîs-i şerîfde, (Ayı görünce oruc tutunuz! Tekrâr görünce,
orucu bırakınız!) buyuruldu. Bu emre göre, Ramezân ayı, hilâlin [yeni ayın]
görülmesi ile başlar. Hilâli görmeden önce yapılan hesâb ile, takvîm ile
başlamanın câiz olmadığını, (İbni Âbidîn) kıble bahsinde ve (Eşi'at-ül-leme'ât)
ve (Ni'met-i islâm) sâhibleri bildirmişlerdir. Şa'bân ayının otuzuncu gecesi,
güneş gurûb edince, hilâli aramak ve görünce gidip kâdîya haber vermek, vâcib-i
kifâyedir. Takıyyuddîn Muhammed ibni Dakîk diyor ki, (İctimâ'ı neyyireyn)den 1-2
gün geçmeden, hilâl hiç görülemez. [89. cu maddeye bakınız!]
Dört mezheb âlimleri sözbirliği ile bildiriyorlar ki, oruca fecr-i sâdık denilen
beyâzlığın, üfk-ı zâhirî hattının bir noktasında ağarması ile başlanır.
(Mültekâ) kitâbında buyuruyor ki: (Oruc, fecrin ağarmasından, güneş batıncaya
kadar, yimeği, içmeği ve cimâ'ı terk etmekdir. Bir gün evvel güneş batmasından,
oruc günü (Dahve-i kübrâ)ya kadar, Ramezân orucuna kalb ile niyyet etmek de
farzdır. Belli gün olan adak orucunun ve nâfile orucun niyyet zemânı da
böyledir. Hergün ayrı niyyet etmek lâzımdır. Ramezân orucuna niyyet ederken,
Ramezân demeyip, yalnız oruc demek veyâ nâfile oruc demek de câizdir. Dahve-i
kübrâ vakti, oruc müddetinin ya'nî şer'î gündüz müddetinin yarısıdır ki, zevâl
vaktinden öncedir. Bu iki vaktin arasındaki zemân farkı, güneşin tulû' vakti ile
fecr ya'nî imsâk vakti arasındaki zemân farkının ya'nî (Hisse-i fecr)in yarısı
kadar dakîkadır. [Ezânî zemâna göre Dahve-i kübrâ, Fecr
+(24-Fecr)÷2=Fecr+12-Fecr÷2=12+Fecr÷2 dir. Ya'nî, Fecr vaktinin yarısı, sabâh 12
den i'tibâren Dahve-i kübrâ vakti olur.] Fecr, ya'nî imsâk vaktinden evvel
niyyet ederken, (Niyyet etdim, yarın oruc tutmağa) denir. İmsâkdan sonra niyyet
ederken, (bugün oruc tutmağa) denir. Ramezân-ı şerîf orucu, her müslimâna farz
olduğu gibi, tutamıyanların kazâ etmeleri de farzdır. Kazâ ve keffâret orucuna
ve mu'ayyen olmayan adak oruclarına fecrden sonra niyyet edilemez.
Ramezân olmak için Şa'bânın yirmidokuzuncu günü, gurûb vaktinde hilâli, ya'nî
gökde yeni ayı aramak ve ayı görmek, eğer görülmezse, Şa'bân ayı otuz gün temâm
olmak lâzımdır. Şa'bânın otuzuncu günü öğle nemâzı zemânına kadar oruc tutup, o
gün Ramezân olduğu i'lân edilmezse, orucu bozmak lâzım olur. Bozmayıp oruca
devâm etmek tahrîmen mekrûhdur. Ramezâna, hilâli görmeden başlayıp,
yirmidokuzuncu gecesi bayram hilâli görülürse, Şa'bân rüyet ile başlamış ise,
bayramdan sonra birgün kazâ edilir. Rüyet ile başlamamış ise, iki gün kazâ
tutulacağı (Hindiyye) ve (Kâdîhân)da yazılıdır. Bulutlu havada hilâli bir âdil
müslimân kadın veyâ erkeğin gördüm demesi ile, açık havada ise, birçok kimsenin
şehâdet etmesi [söylemesi] ile, kâdî ya'nî ahkâm-ı islâmiyyeyi tatbîk eden
hâkim, Ramezân olduğunu i'lân eder. Kâdî bulunmıyan yerlerde, hilâlin bir âdilin
gördüm demesi ile Ramezân olur. İki âdilin gördüm demeleri ile bayram olur.
(Âdîl) demek, büyük günâh işlemiyen ve küçük günâha alışık olmıy
an demekdir. [Nemâzı terk etmek büyük günâhdır. 74. cü maddeye bakınız! ]
Adâleti şübheli olanın da sözü kabûl olunur. Ramezâna ve bayrama takvîm ile,
hesâb ile başlamak câiz olmadığı (Fetâvâ-ı Hindiyye)de de yazılıdır.
[(Hadîka)nın yüzotuzdokuzuncu sahîfesinde diyor ki, (Bid'at sâhibi olanlar,
ya'nî i'tikâdda Ehl-i sünnetden ayrılmış olan yetmişiki fırkanın hepsi, (Ehl-i
kıble) oldukları, her ibâdeti yapdıkları hâlde, âdil değildirler. Çünki, yâ
mülhid olarak, îmânları gitmişdir. Yâhud bid'at sâhibi olup ehl-i sünneti seb
ediyorlar ki, bu da büyük günâhdır). (Dürr-ül-muhtâr) şâhidliği anlatırken diyor
ki, (Müslimânı seb etmek, kötülemek günâhdır. Adâleti yok eder. Şâhidliği kabûl
olmaz). Bunun için, Ramezânın, bayramın ve hac zemânının gelmesini ve iftâr ve
nemâz vaktlerini anlamakda ve bütün din işlerinde, mezhebsizlerin sözlerine
uymak câiz değildir.]
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu