Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

Allah En Büyüktür

> 1 <

kdgd_yakup
Ses Etme Sükunet !

grup tuttuğum takım
Yüzbaşı Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 1789 ileti
Yer:
İş:
Kayıt: 10-12-2006 11:40

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #343127 03-09-2009 04:08 GMT-1 saat    
Namazlarda Yüce Allah'ın huzurunda olduğumuzu bilmek, kıyam, ruku, secde gibi konumlarda O'nu övdüğümüzün ve O'nu tesbih ettiğimizin farkında olmak, bilhassa secdelerde gurur ve kibrimizden sıyrılarak O'na teslim olduğumuzun bilinciyle durmak namazlarımıza ayrı bir bilinç boyutu kazandırır Yine bu bağlamda namazlarda okunan Fatiha sûresini, diğer sureleri, duaları ve her konumda yapılan zikirleri, anlamlarını düşünerek söylemek dini açıdan bir zorunluluk olmasa bile namazdaki bilinç unsurunu desteklediğinden dolayı önerilebilir Yunus Emre “Sen elif dersin hoca/ Mânâsı ne demektir” diyerek böylesi bir bilince dikkat çekmiştir

Namazda en çok kullandığımız zikirlerin başında “Allahu ekber” zikri gelir Namazdaki birçok hareket bu zikir ile birlikte yapılır Bu zikir o kadar önemlidir ki Müslümanların namaza çağırılması bu zikirle olduğu gibi her ezanda da altı sefer tekrar edilir Elmalılı tefsirinde bildirildiğine göre ibadetlerinden gafil olanların kınandığı Maun sûresi indirildiğinde Efendimiz bu zikri tekrarlamış ve bu sûre hakkında ashabına şöyle söylemiştir: “Allahü Ekber! Bu sizin için her birinize bütün dünya kadar bağış verilmekten daha hayırlıdır” Bizler en azından “Allahu ekber”in manasını düşünerek namazlardaki gaflet halinden sıyrılmanın ilk adımını atabiliriz Yüce Allah'ın en büyük oluşunu tevhit ekseninde düşünmemiz gerekir

Tüm peygamberler tevhid akidesini yaymak ile vazifeli idiler Son Peygamber Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ve onun seçkin Ehl-i Beyti ve çok kıymetli ashabı da bu akideyi yaymak uğrunda birçok sıkıntıyla karşılaştı Daha sonraki asırlarda gelen mücahid ve muvahhidler de aynı davanın insanıydılar Cehalet üzerine kurulu bir takım çarpık akımları saymazsak mutasavvıflar da insanları daima tevhid akidesine çağırmışlardır Yunus Emre'nin “Tevhit imiş cümle alem,/ Tevhidi bilendir adem,/ Bu tevhidi inkar eden,/ Öz canına düşman imiş” dizesi tasavvufun bu anlayışını güzel özetlemektedir

Tevhid, kalplerde Yüce Allah'tan başka ilahın olmaması ve gönüllerde mal, mülk, makam, mevki, şöhret ve geçici zevkler gibi birtakım putların olmaması ve kalbin sadece Yüce Allah'a tahsis edilmesi demektir İşte bu bilinçle yaşayan insan muvahhittir Zihnin daima Yüce Allah'la meşgul olması ve bütün davranışların takva bilinci ile Rabbü'l Alemîn'in hükümlerine uygun olarak yapılması ise tevhidin kalplere yerleştiğini gösteren bir emaredir Tevhidin özü dil ve kalp ile “La ilahe illallah Muhammedür Rasulullah” demektir Efendimiz bu bilinçle tevhidi söyleyenleri şöyle müjdeler: “La ilahe illallah deyip de kalbinde bir arpa ağırlığınca iyilik bulunan kimse Cehennem'den çıkarılır La ilahe illallah deyip de kalbinde bir buğday ağırlığınca iyilik bulunan kimse Cehennem'den çıkarılır La ilahe illallah deyip de kalbinde bir zerre ağırlığınca iyilik bulunan kimse Cehennem'den çıkarılır” (Buhari, İman, 41)

Tevhidin tersi ise Yüce Allah'a ortak koşmaktır “Ortak koşmak”; cahiliye dönemindeki putlara ibadet etmenin de ötesinde her dönemi kapsayan bir sapkınlıktır Şehid Seyyid Kutub bunu şöyle izah eder: “Tevhid inancının belirginliğini ve arılığını korumak amacı ile Kur'an'ın ısrarla yasakladığı eş koşma sapıklığı, her zaman müşriklerin yaptıkları gibi Allah ile birlikte başka ilâhlara, putlara tapmak biçiminde basit ve yalın olmaz Bu sapıklık; kimi zaman, daha başka ve gizli biçimlerde görülebilir Daha açıkçası bu sapıklık; herhangi bir biçimde Yüce Allah'tan başkasına umut bağlamak, herhangi bir biçimde Yüce Allah'tan başkasından korkmak, yine herhangi bir biçimde Allah'tan başkasından fayda ya da zarar gelebileceğine inanmak şeklinde de tezahür edebilir” (Fizilal'il Kur'an)

“Allahu ekber” demek hayatın her alnında tevhit bilincini üstün tutmak, Yüce Allah'ın ayetlerini, hükümlerini yani O'nun dinini büyük tutmak ve O'nu yüceltmek demektir Söz olarak “Allah en büyüktür” diyor fakat yaşantımızla bunu doğrulamıyorsak “Feveylüllil musallîn” (Yazıklar olsun o namaz kılanların haline) uyarısının kapsama alanına girmiş olabiliriz Yüce Allah'a ruku ve secde ettikleri halde, O'nu tesbih ve hamd ettikleri halde “yazıklar olsun” diye yerilen bu namaz kılanlar kimlerdir? O namaz kılanlar ki namazlarından gafildirler Namazlarını ne için kıldıklarının ve namazlarda ne söylediklerinin farkında değillerdir Yani namazlarında yüzlerce defa “Allahu ekber” derler ama bir çıkarları durumunda “Allahu ekber” değil “benim çıkarım büyüktür” derler

Eğer “Allahu ekber”i bilinçli bir şekilde diyorsak günlük hayatımızda bu bilinçle çelişmeyecek tarzda hareket etmeliyiz “Allahu ekber” diyoruz ama Allah düşmanlarına sempati duyuyorsak veya Yüce Allah'ın düzenine karşı olan zihniyeti kendi ellerimizle besliyorsak söylediğimizin anlamından gafiliz demektir (Anadolu Gençlik Ekim sayısındaki “Ebu Leheb'i tanıyor muyuz?” adlı makalede Ebu Leheb zihniyetinin ellerini kurutmak yerine o zihniyeti ellerimizle beslediğimizden bahsedilir)

Konuyu bir örnekle açmaya çalışalım Mesela bir mevkinin emanetçisi olduğumuzu ve kendi kurumumuza bir personel alacağımızı düşünelim Adaylar arasında kendi akraba ve yakınlarımız da olsun Biz bu konumdayken hak eden kişiyi değil de falanca yerden torpilli kimsenin işe alınmasına bir şekilde vesile olmuşsak, bu eylemimizle Yüce Allah'ın dinini büyük tutmamışız demektir Eğer sözümüzde olduğu gibi fiiliyatımızda da “Allah en büyüktür” demiş olsaydık Yüce Allah'ın dinini en büyük tutar ve bu haksızlığa sebep olmazdık Hani “Allahu ekber” diyorduk, hani Yüce Allah en büyüktü? Akraba ve yandaşınıza o hakkı veriyorsanız diğerinin hakkını gasp ediyorsunuz demektir

Bencil çıkarlar bir put gibi büyütülüp kalpleri kuşattığı vakitte söz ile amelin çatışması da kaçınılmaz oluyor Bu gibi durumlarda “Allah en büyüktür” diyemedikten sonra namazlarda onu defalarca söylememiz acaba bizi dürüst ve dindar kılacak mıdır? Bir namaz bizi haksızlık yapmaktan sakındırmıyorsa mutlaka bir yerinde eksiklik vardır Biz kendimiz için istediğimizi mümin kardeşimiz için de istiyor muyuz? Bu soruyu çıkarımız söz konusu olduğu durumlarda sormayacaksak bu prensibi defalarca konuşmanın ne anlamı vardır? Fakat ortada bir nimet olduğunda “bu nimetten yalnızca ben faydalanayım, mümin kardeşim beni ilgilendirmez” diyorsak, bu Yüce Allah'ın ayetini en büyük kabul etmediğimizi ve “Allahu ekber” yerine “ben ve benim çıkarım en büyüktür” demek istediğimizi gösterir Yüce Allah'ı ve O'nun yüce dinini büyük tutuyorsak kardeşliğin gereği neyse onları yerine getirmeliyiz

Son olarak söylemek istediğimizi bir kez daha özetleyelim: Namazlarda ve gündelik yaşantıda defalarca söylediğimiz “Allah en büyüktür” zikrinin anlamı, hayatın her alanında Yüce Allah'ın dinini ve onun hükümlerini üstün tutmak demektir Yok, bunu değil de modernitenin doğrularını veya menfi geleneğin doğrularını üstün tutuyorsak, başka bir ifade hevamızı ilah edinircesine kendi görüşlerimizi üstün tutuyor ve hak hukuk mevzularında dinin prensiplerine arkamızı dönüyorsak bu “Allahu ekber”in anlamından gafil olduğumuzu gösterir Unutmayalım ölçü olarak kendimize neyi seçmişsek bilelim ki onun kulu oluruz Yüce Allah'ın dinini ölçü kabul etmeden “Allahu ekber” demenin de bir anlamı yoktur Zira başka kaynaklardan ilkeler edinip, prensiplerimizi başka yerlerde arayarak Yüce Allah'a kul olamayız Onun dinine teslim olmuşsak, prensiplerine de yürekten bağlanmamız gerekir Yani hulisi bir kalp ile “Allahu ekber” diyebilmemiz gerekir



Aydın Başar

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


> 1 <