> 1 <
Kırık Link Bildir! #343470 06-09-2009 04:31 GMT-1 saat
Yahudi alimlerinden Zeyd İbn Su'ne (Sa'ne) hidayete gelişini şöyle anlatır:
Rasulullah'ın yüzüne baktığım zaman, peygamberlik alametlerinden ikisi dışında hepsini görmüştüm. Henüz görmediğim iki alamet ise öfkesini bastıran yumuşak huyu ve kaba cahilliğe karşı sabır gücü idi. Bunları denemek istiyordum.
Rasulullah bir gün Hz. Ali ile birlikte odasından çıkmıştı. Bedevî tipli binekli bir adam ona yaklaşarak dedi ki:
Ya Rasulallah! Falan köy halkı müslüman oldular. Ben onlara: Müslüman olursanız rızkınız çoğalır. demiştim. Aksine bu sene kuraklık oldu, kıtlık içinde kaldılar. Korkarım ki dünya menfaati için müslüman oldukları gibi, menfaat için İslâm'dan çıkıverecekler. Acaba onlara bir yardım göndermeniz mümkün olur mu?
Rasulullah yanındakine baktı. Bir şey kalmadı ya Rasulallah cevabını alınca, kendisine yaklaşarak, belli miktardaki hurmayı belli bir süreyle (veresiye, selem akdiyle) bana satmasını istedim. Kabul etti. Ben de karşılık olarak seksen miskal altın verdim.
Konuştuğumuz sürenin bitmesine daha iki üç gün varken, bir cenaze münasebetiyle bir topluluk içinde Rasulullah'ın yakasına yapıştım:
Hakkımı ödemeyecek misin ya Muhammed? Sizler hep böyle ödemeyi ertelersiniz!
Hz. Ömer fıldır fıldır dönen gözleriyle bana sertçe baktıktan sonra:
Ey Allah'ın düşmanı! Sen Rasulullah'a nasıl böyle söyler, nasıl böyle yaparsın? Yemin olsun, ondan çekinmesem kılıcımı kafana indirirdim, dedi. Rasulullah ise sükunet ve tebessümle Ömer'e bakarak dedi ki:
Ömer! Bana borcumu güzellikle ödememi, ona da alacağını güzellikle istemesini söylemeliydin. Onu götür de hakkını öde, korkuttuğun için yirmi ölçek de fazladan ver.
Hz. Ömer beni götürüp hakkımı ödedi, yirmi ölçek hurma da ekleyiverdi.
Şahit ol ey Ömer, Allah'ı Rab, İslâm'ı din, Rasulullah'ı nebi kabul ettim, dedim. Sonra birlikte Rasulullah'a gittik. Kelime-i şahadet getirerek iman ettim.
Et-Taberânî: el-Mu'cemu'l-Kebîr (Beyrut, 1984), 5/222-23; Mecmau'z-Zevâid, 8/433-35; Ebu Nuaym: Delâilü'n-Nübüvve 1/91-93; Üsdü'l-Gâbe, 2/245; et-Tabakâtü'l-Kebîr, 1/310-311.
Rasulullah'ın yüzüne baktığım zaman, peygamberlik alametlerinden ikisi dışında hepsini görmüştüm. Henüz görmediğim iki alamet ise öfkesini bastıran yumuşak huyu ve kaba cahilliğe karşı sabır gücü idi. Bunları denemek istiyordum.
Rasulullah bir gün Hz. Ali ile birlikte odasından çıkmıştı. Bedevî tipli binekli bir adam ona yaklaşarak dedi ki:
Ya Rasulallah! Falan köy halkı müslüman oldular. Ben onlara: Müslüman olursanız rızkınız çoğalır. demiştim. Aksine bu sene kuraklık oldu, kıtlık içinde kaldılar. Korkarım ki dünya menfaati için müslüman oldukları gibi, menfaat için İslâm'dan çıkıverecekler. Acaba onlara bir yardım göndermeniz mümkün olur mu?
Rasulullah yanındakine baktı. Bir şey kalmadı ya Rasulallah cevabını alınca, kendisine yaklaşarak, belli miktardaki hurmayı belli bir süreyle (veresiye, selem akdiyle) bana satmasını istedim. Kabul etti. Ben de karşılık olarak seksen miskal altın verdim.
Konuştuğumuz sürenin bitmesine daha iki üç gün varken, bir cenaze münasebetiyle bir topluluk içinde Rasulullah'ın yakasına yapıştım:
Hakkımı ödemeyecek misin ya Muhammed? Sizler hep böyle ödemeyi ertelersiniz!
Hz. Ömer fıldır fıldır dönen gözleriyle bana sertçe baktıktan sonra:
Ey Allah'ın düşmanı! Sen Rasulullah'a nasıl böyle söyler, nasıl böyle yaparsın? Yemin olsun, ondan çekinmesem kılıcımı kafana indirirdim, dedi. Rasulullah ise sükunet ve tebessümle Ömer'e bakarak dedi ki:
Ömer! Bana borcumu güzellikle ödememi, ona da alacağını güzellikle istemesini söylemeliydin. Onu götür de hakkını öde, korkuttuğun için yirmi ölçek de fazladan ver.
Hz. Ömer beni götürüp hakkımı ödedi, yirmi ölçek hurma da ekleyiverdi.
Şahit ol ey Ömer, Allah'ı Rab, İslâm'ı din, Rasulullah'ı nebi kabul ettim, dedim. Sonra birlikte Rasulullah'a gittik. Kelime-i şahadet getirerek iman ettim.
Et-Taberânî: el-Mu'cemu'l-Kebîr (Beyrut, 1984), 5/222-23; Mecmau'z-Zevâid, 8/433-35; Ebu Nuaym: Delâilü'n-Nübüvve 1/91-93; Üsdü'l-Gâbe, 2/245; et-Tabakâtü'l-Kebîr, 1/310-311.
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu
Sizdeki gençlik katiyen gidecek. Eğer siz daire-i meşruada kalmazsanız, o gençlik zayi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem ahirette kendi lezzetinden çok ziyade belalar ve elemler getirecek.
Bediüzzaman Said Nursi