> 1 <
Kırık Link Bildir! #54600 08-06-2006 20:07 GMT-1 saat
Yüzlerce peri masalının, mitin, efsanenin "olmazsa olmaz" öğeleri altınlar, elmaslar, yakutlar, safirler ve zümrütler elbette Anadolu’dan geçen uygarlıkların dilinde de öyküye dönüştü; binlerce, yüzlerce yıldır anlatılageldi...
TUTTUĞU ALTIN OLAN MİDAS
Frigya Kralı Midas, pek öyle akıllı biri değildi. Bir gün, Midas’ın adamları sarayın yakınlarındaki gül bahçelerinde yaşlı Silenos’u buldular. Tanrı Dionisos’u ararken yolunu kaybetmişti Silenos. Her zamanki gibi zil zurna sarhoştu yine. Ağaçların arasında sızıp kalmıştı. Midas’ın adamları, tepeden tırnağa güllerle süslediler onu; sonra da krala götürdüler. Midas, güler yüzle karşıladı Silenos’u, tam on gün on gece ağırladı. Yedikçe yedi Silenos, içtikçe içti. Sarhoş oldu, şarkılar söyledi, sızdı, ayıldı... Onuncu günün sonunda da Frigya kralı elinden tutup tıpış tıpış Dionisos’un yanına götürdü onu. Dionisos, Silenos’a yeniden kavuştuğuna öyle sevindi öyle sevindi ki, "Midas, dile benden ne dilersen." dedi. Kral, hiç düşünmeden, "Aman Dionisos", diye cevap verdi, "Her dokunduğum altın olsun; başka birşey dilemem". Tanrı bu dileğini yerine getirdi onun; ama akşam olunca yemekte başına neler geleceğini düşündükçe kıs kıs güldü. Zavallı Midascık... Karnı acıkıp da sofraya oturunca ne kötü bir dilekte bulunmuş olduğunu anladı. Ağzına her götürdügü şey altına dönüveriyordu. Ekmeği mi tuttu, al sana altın bir ekmek... Elmaya mı dokundu, işte sapsarı, kaskatı bir elma...
Hemen Dionisos’a koştu Midas. Yalvardı yakardı. "Ne olursun bu büyüyü boz" diye göz yaşı döktü. Dionisos, "Git de Paktolos ırmağında yıkan. O zaman büyü bozulur" diye cevap verdi. Frig kralı, Paktolos ırmağına koştu hemen, bir güzel yıkandı. Ondan sonra da sarayına dönüp tıkabasa yedi içti.
Şimdi onun yıkandığı ırmağa bakanlar, altın kum tanecikleri görürler sularda."
ALTIN ELMA
Peleus'la Thetis'in tanrılar yurdu Olympos'ta kutlanan düğün töreni sırasında, kendisinin davet edilmeyişine sinirlenen Eris (Kötülük Tanrıçası), üzerinde "en güzel'e" yazılı bir altın elmayı atıverir ortaya; ardından da "en güzel"lik iddiasındaki tanrıçalar arasında bir kavgadır başlar. Olayın hakemliğini üstlenen Zeus, yaptığı ön eleme sonrasında, yarışmanın sonuçlandırılmasını İdalı Çoban Paris'e bırakır, nedense!
En güzel olduklarında iddialı olan üç tanrıça, Hera, Athena ve Aphrodite, İdalı Çoban Paris'e giderler. Çoban Paris, Troia Kralı Priamos'la Hakabe'nin küçük oğludur. Onu doğurmadan önce Kraliçe rüyasında kötü olaylar görür: Kendi karnından çıkan azgın bir alev, bütün Troia'yı sararak yakmaktadır. Önbilicilerin kötüye yorumladığı bu kâbus sonrasında doğan Paris, babası Priamos'un isteğiyle öldürülmek üzere İda Dağı’na götürülür. Ama kıyamaz sarı saçlı Paris'e bakıcısı... Onu İda'nın ıssız mağaralarından birine bırakır. Önceleri bir dişi ayı emzirir küçük Paris'i; daha sonra Çoban Agealos bulur onu ve kendi kulübesine götürür. İda'nın diğer çobanlarından daha güzel olmasıyla ayrılan Paris'e sürülere çok iyi baktığı için, "Aleksandros (Koruyucu)" adını takar arkadaşları.
Çoban Paris, haberci tanrı Hermes'le birlikte üç güzeli karşısında bulunca, şaşırır, dona kalır. Sanki alın yazısını bilirmişçesine, diğer tanrıçaların sunduğu dünya egemenliğini bir kenara iterek, elinde tuttuğu altın elmayı uzatır kendine "ölümlülerin en güzeli, Spartalı Helen"i vaad eden tanrıça Aphrodite'ye. Bu bilenen ilk güzellik yarışmasıdır. Ve buna tanık olur bütün İda yaşayanları, su perilerinden orman cinlerine...
ALTIN POST
İÖ 4. yüzyılda, Eski Yunan ülkesinde yaşayan İason adındaki delikanlı, Argo adı verilen bir gemi yaptırır ve yanına 50 savaşçı alarak, o zaman bilinen dünyanın ucunda yer alan Kolhis diyarına doğru yola çıkar. Kolhis'te, hiç uyumayan bir yılanın başını beklediği bir meşe ağacına asılı bir altın post vardır ve adlarını bindikleri tekneden alan Argonotlar bunu her ne pahasına olursa olsun Kolhis kralı Aietes'in elinden almaya ant içerler. İason yönetimindeki Argo mürettebatı, altın postun peşinde Kolkhis'e ulaşır. Burada kral Aietes ve kızı Medea ile tanışır ve postu isterler. Aietes, bu cesur gemicilerle çarpışmayı göze alamaz ve İason'dan bir ejderi öldürmesini, burunlarından ateş saçan tunç ayaklı bogalarla bir tarla sürmesini, sonra da bu tarlaya ejderhanın dişlerini ekip, bu dişlerden doğan canavarlarla savaşmasını ister. İason, hem altın postu istediği hem de Medea'yı pek beğendiği için bunları kabul eder ve Afrodit’ten yardım ister. Afrodit, devreye oğlu Eros’u sokar. Medea da Eros'un okuyla bir güzel vurulur ve İason'a aşık oluverir. İason'a 'Eğer beni alırsan, sana yardım ederim' der ve ona derisini silahlara karşı dayanıklı yapacak bir merhem hazırlar. İason, Medea'nın merhemi ve tavsiyeleri sayesinde bütün engelleri aşmayı başarır ancak kral sözünü tutmaz. Bunun üzerine sevgililer ormana gider.
Medea, altın postu koruyan ejderhayı şarkılarla türkülerle bir güzel uyutur ve postu gemiye götürüp, Medea'nın kardeşi Absyrtos'u da alıp denize açılırlar. Kral, adamlarını peşlerine takar. Canavarlaşan Medea, babasının adamlarını oyalamak için kardeşini öldürüp, parçalarını birer birer denize atar! Adamlar da Absyrtos'un parçalarını toplarken, Argo gemisini ellerinden kaçırırlar. Gemi Adriyatik'e doğru ilerlerken, Zeus'un gazabına uğrar. Medea, kardeş kanı döktüğü için, bunun kefaretini ödemedikçe Yunanistan'a giremeyeceğini anlar ve halası olan büyücü Kirke’ye gider. Kirke Medea'yı lanetten arındırır ve gemi yeniden yola çıkar. Yolda Phaik'ların ülkesinde mola verip evlenirler. Binbir türlü maceralar daha yaşadıktan sonra nihayet İason'un vatanı olan İolkos'a ulaşırlar. İason babasının öldüğünü ve yönetimin amcası Pelias'a geçtiğini görür. Artık entrikada sınır tanımayan İason ve Medea, Pelias'ı kızlarına öldürtürler. Ancak Pelias'ın oğlu tahtı eline geçirip, onları kovar.
İason ve Medea Korinthos’a giderler. Burada bir süre huzur içinde yaşarlar, iki de çocukları olur. Fakat Korinthos kralı, İason'u kızı Kreusa ile evlendirmek ister. İason biraz iktidar budalalığından biraz da Medea'dan bıktığı için kabul eder bunu ve Medea'yı boşar. Medea boş durmaz tabi, kıza düğün hediyesi olarak bir giysi yollar. Kreusa giysiyi giyince, ona yardım etmek isteyen babasıyla birlikte alev alev yanar. Ama Medea bununla yetinmez, artık iyice çıldırmıştır. Öz çocuklarını boğar ve babaları İason'a gösterir cesetlerini sonra da yeni maceralara yelken açar...
KAŞIKÇI ELMASI
1699 yılında İstanbul'da Eğrikapı çöplüğünde dolaşan baldırı çıplak takımından bir adam, yuvarlak taş bulur.Bir yaymacı kaşıkçıya giderek üç tahta kaşığa değişir. Kaşıkçı götürür, bu taşı bir kuyumcuya 10 akçaya satar. Kuyumcu, taşı arkadaşlarından birine gösterir; kıymetli bir elmas olduğu anlaşılınca arkadaşı sus payı ister. Aralarında kavga çıkar. Mesele Kuyumcubaşıya akseder. Kuyumcubaşı kavgacıların eline birer kese akçe vererek taşı alır. Fakat bu sefer de olayı sadrazam Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa duyar, taşı kendisi için satın almaya hazırlanırken, mesele Padişaha akseder. IV. Mehmet bir Hattı Hümayun ile elması Sarayı Hümayun’a getirtir. Eğrikapı çöplüğünde bulunan taş işlenince meydana 48 karatlık nadide bir elmas çıkar. Kuyumcubaşıya, kapıcıbaşılık rütbesiyle bir kese bahşiş ihsan olunur
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu